Salı, Ekim 28, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Gizemli Yorgunluk

Eve girdiğinde gözüne ilk çarpan şey, duvarda asılı duran boş bir çerçeve olmuştu. Bu çerçeve evi yansıtıyordu. Bir zamanlar evdeki renklerin, aydınlığın yerini boşluğun ve karanlığın aldığını gösteriyordu. Tek tek tüm odaları gezmek için evi dolaşmaya başladı. Evdeki kırık aynalar, bir zamanlar burada yaşayanların korkularını anlatıyor gibiydi. Kapıların aralık olması dikkatini çekmişti.

Tüm bunlar aklında birçok soru oluşturmuştu: Ne olmuştu da aniden çıkmışlardı bu evden?

Kapılar aralıktı; ocağın üstünde hâlâ bir çaydanlık duruyordu. Mutfak Tezgahının üzerindeki kirli tabaklar arasında kurtlar dans ediyordu. Kapağı aralıklı tenceredeki yemekler küflenmiş ve küfler gittikçe çoğalarak ocağın üzerine dökülmüşlerdi.

Tencerenin hemen yanında çoktan kurumuş ve kabuğu taşlaşmış bir ekmek vardı. Örümcek ağları, eski bir dantel gibi köşelere serilmişti. Tahta sandalyelerin yaşlı bacakları, yılların yükünü artık taşıyamaz hâle gelmişlerdi. Üzerine bırak oturmayı, kitap koysan yıkılacak gibiydiler. Köyünde sürekli bu evden ve bu evde yaşamış insanlardan bahsederlerdi. Burada yaşayanların hikâyesini hep merak etmişti.

Kırık pencereden dışarıya doğru bakmaya başladı. Genelde terk edilmiş yerlerde yabani otlar uzar giderdi; burada ise otlar solmuştu. Hastalanmış ağaçların üzerine konan kuşların sessizliği de bu hikâyeye gizem katıyordu. Sadece bu evde yaşayanların korkusu değildi; diğer canlılarda tanık oldukları olaylar karşısında sessizliğe bürünmüşlerdi sanki. Yavaş adımlarla evi gezmeye devam etti nereye bassa, başını nereye çevirse orada bir hikâye yatıyordu. Lambaların evin kederine dayanamayıp patlaması, duvarlarda olan çatlaklar, kırık saatin durmuş olması… Hepsi onda daha da merak uyandıyordu.

Kırık saat sanki evden gitmelerine sebep olan olay anında durmuştu. Bir köşede duran el oyması sandığın üzerinde tozlar, rüzgârın esişiyle birlikte adeta dans ediyorlardı. El oyması kahverengi sandığı açtı. Açtığı gibi etrafa hafif bir naftalin kokusu yayıldı. Yılların tozu, kapağın kenarından sızan ışığa yakalanıp ince bir sis gibi havada asılı kaldı. Sandığın içerisinde eski fotoğraflarla oluşturulmuş albümler, el işlemesi havlular, danteller, küçük bir çocuğun kırık oyuncaklarının parçaları, sararmış mektuplar, ucu yanmış bir mum ve çay lekeli masa örtüsünün olduğunu gördü. Hepsi, yaşanmışlıkları sessizce fısıldıyorlardı. Anılarla dolu ama sessizliğe mahkûm bırakılmıştı geçmişleri.

Sandığın içinde eşyalar değil; yarım kalmış cümleler, hatırlanmak istenen duygular, zamanın saklayıp bugüne bıraktığı küçük sırlar vardı. Sandığı kapattığında sanki geçmişin kapısı da usulca örtülmüş oldu; ama biliyordu ki içinde hâlâ bir yaşam, bir hatıra nefes alıyordu.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Eda Nur Talan
Eda Nur Talan
18 yaşındayım. Eskişehir Anadolu üniversitesi okul öncesi öğretmenliği 2. Sınıf öğrencisiyim. Yazmaya ilk olarak farklı atölyelerde eğitim alarak başladım. Aynı zaman da karakalem resim çalışmaları da yaptım. Şu an hem öyküler yazıyorum hem de resimler çizerek hayata iz bırakmaya çalışıyorum.

POPÜLER YAZILAR