Oturduğu masanın önünde minik bir kuyruk oluştu. Okurlar kolektif kitap için her bir yazardan ayrı imza isteyince iş uzadı.
Sıra en sonunda dakikalarca sabırla bekleyen mavi gözlü delikanlıya geldi. Kolektifi aldıktan sonra çantasından bir başka kitap çıkardı. Mahcup bir sesle, “Sizin ilk öykülerinizi de okudum ben, bunu da imzalarsanız çok mutlu olurum,” diyerek uzattı.
Diğer yazarlarla kahve içerken onun mekândan ayrılmadığını fark etti. Köşede bir masaya geçmiş başı önünde öykülere dalmıştı.
Akşamüzeri çantasını alıp çıkmak üzereyken yanına yaklaşıp “Vaktiniz varsa bir çay içelim,” diyen gence “Hayır,” diyemedi.
Aslında kız kardeşine sözü vardı. Annesinde buluşup şu bakıcı kadın meselesini konuşacaklardı. Annesi artık iyice kötüleşmişti. Yatağından hemen hiç kalkamıyor, tuvalete götürmek zorlaştığından…
“Neyse,” diyerek kovaladı gözünün önündeki havasız basık çiş kokulu odayı. Delikanlı -Emre’ymiş adı- elindeki ince bellileri bahçede oturduğu masaya koyup kendisi de bir sandalyeye ilişerek öyküleriyle ilgili sorular sormaya, beğendiği bölümlerden bahsetmeye başladı.
O öykünün sonu neden açık bırakılmıştı? Bazı öyküler neden bu kadar kısaydı? Çocukluğundan izler var mıydı şu sitemkâr mektup benzeri anlatılarda?
Sohbet uzayınca Emre sahilde yürümeyi teklif etti. Deniz havası almak iyi gelecekti. Delikanlı, imza günü için giydiği topuklu rugan pabuçlara bakarak kolunu uzattı. Asırlardır dayanmıyordu birine. İyi geldi.
Haşlanmış mısıra hiç dayanamazdı. Nasıl da anladı hemen. Boş bir bank bulup oturdular. Oğluyla uçurtma uçuran babayı izlediler; gökyüzünde salınan beyaz kuşu çocuğuna vermekte ayak direyen babayı.
Eline bir uğurböceği kondu. Emre izin istedi fotoğrafını çekmek için. En son ne zaman biri… Sol işaret parmağını hafifçe yüzüne doğru kaldırıp poz verdiğinde böcek uçmuştu.
“Gözlerin ne güzel, boncuk gibi,” deyince delikanlının yanaklarına al bastı.
Taksi durağına geldiklerinde “Hoşça kal,” dedi Emre’ye. Boynuna sarılan, yanaklarını öpen gence usulca, gıdısındaki odunsu erkek losyonunu içine çekerek veda etti.
