Cumartesi, Ağustos 16, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Özgürlük Yalnızlığın İçindeki Huzur

Karşılanmayan ihtiyaçlar ve bastırılmış yaralarla birlikte yürüyen kadın yalnızlığın dibine

vurduğunda, çarpmanın etkisiyle sıçrayarak özgürleşmiştir artık.

Bir kadın olarak geçirdiğimiz evreler ve yaşananlar, az buçuk tüm hemcinslerimin başına gelmiştir. Kız olarak geldiğin dünya ve doğduğun yuva. İkisi de bilinçli bir şefkatle

sarılamamışsa büyüme hep eksik olarak katlanır, ağırlaşır. Hayat bir noktadan sonra ona çıkış yolunu sağlar. Artık göze almıştır, artısı ve eksisiyle yürümeyi. İşte o anlar çıkış yolundaki son çırpınışlardır ve özlemini duyduğu her ne ise onunla dışarı atıverir kendini. Her şeyin iç yüzü o kadar berraktır ki, tercih ettiği yalnızlık özgürlük olsa gerek.

Bunu, çok yakın bir zamanda cismimin her zerresine kadar yaşamış olarak ifade ediyorum.

Kendi kabuğunun içinde yani aile dediği çevresinde, düşüncelerinin benimsenmemesi, bir

birey olarak fikrin alınmaması, bencilliklerin içinde geçen yılların yalnızlığı… Sesini

duyuramadığı gibi eli kolu bağlanmış halde nefes alamamak.

Bu kendini küçülten beraberliğe sevgi denilebilir miydi? Onlar küçültmeye çalıştıkça büyümek, kadının hayatını yeniden yazıyor olması; yalnızca görülmek istediğini anlatmaya çalışması

ve artık son demleri.

Bir kadın teklik yolculuğuna cesaret etmişse, esaretin siyah kefeninin artık boğazını sıktığı, son addeye geldiğini haykırır. Buna, yalnızlığa kaçış mı özgürlük mü demeliyiz? Anlamak çok da kolay değil. Boğulduğu şey; defalarca verilen sözlerin defalarca yerine getirilmemesi, yalanın anksiyete oluşturur hale gelmesi. Onu; çıkışa, özgürlüğe ve yalnızlığa götüren, yalandan kaçışına destek olan yegâne unsur inancı olmuştur.

İşin özü, özgürlük ana başlık içinde ucu bucağı olmayan yalnızlığı kapsar ve tutsaklıktan firarı anlatır. Özgürlük yalnız kalmak değil, karar vermek istediğini beyan etmektir. Kimine

göre yalnızlığın, esaretten farksız olduğu söylenir. Kendi isteğiyle yapıyorsa özgürlük, mecbur bırakılıyorsa tutsaklık.

Annelerimizin kuşağı, bizim neslimiz ve bizden sonraki kuşak; ne yazık ki aynı değil. Hayatın tutturduğu çeteleler arttıkça, saygı perdesi kalkmış, sevgiler rüşvete dönüşmüş, yalnızlık doğal bir yaşam haline gelmiş. Özgürlük ise manasını yitirmiş, tıpkı insanlık gibi…

Bir kadının yuvası ailesinden miras kalmışsa, gerektiğinde kendini savunamayan, kocaman

bir ailenin içinde hep tek kalan bir birey olarak büyümüştür. Zorunlu bırakılan kadın, kendini ifade edemediği ve ihtiyaçlarının anlaşılamadığı bir ailede olmayı mı yoksa mecbur bırakıldığı yalnız yaşama esaretini mi tercih eder? Yıllarca, ekonomik özgürlüğü olmadığı için aile baskısını çekmesi, yük haline gelen yalnızlığı aslında özgür olmak için değil, kendi değerini korumak içindir.

Hiç bir kadın yoktur ki kendini kıymetli hissettiği yerde özgür olmasın. Varsa bir kırgınlık, fark edilmeyen, yolunda gitmeyen bir şey vardır. Bunun en belirgin olanı ekonomik bağımsızlık mücadelesi vermesidir.

Değer ölçüleri her aileye göre değişim gösterse de, başarı her yerde aynı popüler sahneyi

anlatır. Kadının istediği başarı, becerisinin görülmesidir. 

Bir kadın olarak kendi tarihimin  hiçbir aşamasında kendime bu kadar yabancı, bu kadar hayran bir

düşman olmadım. Artık uçmak istiyorum dediğim vakit, hiçlik ve yokluk karanlığına yuvarlandım. Kimin kalbinde körlük yoksa görürler halimi, karanlıklı gurbetten çıkarım diye düşündüm  ama öyle olmadı.

Her insanın içinde kendine has özgürlük uçuşu olduğu kabul edilirkenkadına bu his neden yakıştırılmaz? Anlaşılmayan özgürlük bu olsa gerek.

O karanlık uzun gecelerde, ruhumun eskimiş yuvasına yıldızlar eşlik etti. O ayrılık rüzgârını, yalnızlığın huzuruna bıraktı. Sevgi diye bildiğimiz o yuvarlak masanın özlem, esaret olduğunu anlayıp, yalnızlığa karar vermek ve huzuruna alışmak kolay olmadı. Evet, huzur bile bazen alışmayı gerektirir.

Yaşananlara şahit olan, kayınvalidesinin istediği gibi bir gelin olmadığı için eşinden ayrılan

bir arkadaşımın tesellisi “Eğer maddiyatın varsa çevren sana akıl vermez, ne yapsan sana

hak verir,” demişti. Doğruluk payı yok değildi. Lakin bu madalyonun bir yüzüydü sadece.

Kendi kabuğumu kırdığım bir vakit, tek başıma geziye çıktığımda karşılaştığım bir kadın vardı. Varlığı yerinde, evliliği bitmiş. Anlattığı hiç şaşırtıcı değildi. Kırk yıl sonra, eşinin yanına gelerek, “Ben âşık oldum boşanmak istiyorum,” dediğini anlatırken, “ağlamaklı halime gülüyorum. Çünkü ben kırk yıl ondan boşanmak isterken, boşanamadım. Gözümün morluklarıyla çocuklarımı büyüttüm. Bir kadın çıktı, sayesinde üç günde boşandım,” dedi. Kadın özgürlüğü, yalnızlığı, tek başına yaşama mücadelesindeki ızdırabı, huzurla anlatıyordu. Çocuklarının ise babalarının

tarafında olması, ruhunu istirahata bıraksa da, etrafından gelen ikazlar duygularını karıştırmış. “Kadın yuvasını bu kadar çabuk bırakmaz, boşanmayacaktın,” sözleri, duymamazlıktan gelmeye çalışsa da huzurunu biraz kaçırmış. . Yaşadığı şeyleri tekrar tekrar anlatarak yalnızlıktaki huzuru yakalamanın yolunu bulmuş. . Kadın kadının destekçisi olurken, bazen de bir kadın, diğerinin özgürlüğüne ve yalnızlığına sebep olabiliyor.

Bu, yaşanmışlıklardan sadece birkaçı. Toplum kadını her konumda eksik görmeye, 

eleştirmeye o kadar hazır ki. 

Doğduğu aile şununla evleneceksin dediğinde, itiraz hakkı olmayan kadın. Okumak istiyorum

dediğinde, okutmayan aile. Bir de erkek ve kız çocuğunun ayırt edildiği bir soyda büyümüşse…

Toplumda kadının tek yaşamasına garip bakılması ve ekonomik özgürlüğü olmaması,

başına yeterince çorap örmüştür. Üzerine bir de sağlık problemi, bir de olgun yaşı eklenmişse, o kadının yalnızlığı mahkûmiyet haline gelmiştir.

Kadın ancak bütün bu yaşadıklarına karşı durabilirse, kendisiyle barışık olduğunu gösterir ve önüne çıkan engellerle mücadelede yalnızlığından güç alarak, özgürleşir, huzur bulur.

O, yürüdüğü yolda, eksiklikten değil doluluktan doğmuştur artık. Çevresindeki tutsaklık

duvarlarını yıkmış, bir filtre geçirmiştir etrafına. Yalnızlık onun özgürlük bayrağı olmuştur.

Kısaca insan hangi yönden kısıtlanmışsa o yönden özgürlük ister. Bir kadın olarak

yalnızlığımız kimsesizlikten değil, kıymetsizlik ve vefasızlıktan.

İnsan fıtratı hürmet ve merhameti emir olarak aldığı için onu yapabilme gücü, yetkisi ve

yeteneği vardır, bunlar kendisine bahşedilmiştir. Kişi o gücü kullanmak istemediğinde yeteneği körleşir, davranışındaki eksikliği göremez.

Yalnızlığa bir de ölümün bize anlattığı ile bakarsak, tüm beklentileri geride bırakarak tek kalmayı anlatır ki bu mecburi bir yalnızlığın çağrısıdır.

adalyonun iç yüzü ise ne kadar modern medeniyetler içinde

olsak da, kadının eksik olarak görülmesinin daim olmasıdır. Kadına her geçen gün daha çok sorumluluk yüklenirken biryandan da çizilen sınırlar içerisine hapsedilmesidir.

Evet yalnızlık hoştur, nahoş bir şey varsa o, yoksulluğun esaretidir. Kadının ekonomik

özgürlüğünü kazanırken haysiyet ve şerefini koruması. Bir kadın olarak bu meseleler ruhumu çok fazla kirletmiş olsa da, güz mevsimine yaklaşan ömrümü beklerken;

karanlıklı ümitsiz tarafım, benim gibi hissedenlerden bir rica arar. 

Kıymet ve vefasızlıktan incinmeden, sıhhati, afiyeti bozulmadan, büyümenize izin

verilmiyorsa vakit geç olmadan uzaklaşın. Size engel olanlara hoşgörü ile yaklaşın. Çünkü

hayatta, hataya hatayla cevap, gazap rüzgârlarını estirmekte ve o rüzgâr önüne çıkanı alıp

götürmekte, özgürlüğün tadını acılaştırmaktadır.

Ben bir özlemi, bir arzuyu içimde coşar buldum.

Yalnızlık bir susmaksa, benim susasım var,

Duymak, dinlemek istediğim semazen.

Mevlevi, hırkanı giy, ney söylesin, sen dinle,

Kulaksızlar karşısında susasım var,

konuşsam incineceğim, sus payı yalnızlık.

Nazara meydan verme sükûtun mukaddes,

Doğruya, hırsızlık karşısında susasım var,

Kendi içinde kaybolmayı bilir misin yanlızlık?

Birileri herkesin adına hep konuşuyor,

Acı sözler karşısında susasım var,

Herşeyi rastgele uçurasım var.

İnançla yolunu bulmaktır özgürlük,

Kadın savurur saçını, teli keser sözü,

Söyleyecek çok şey var, sükût yalnızlık.

Asaletin incisi kadın, zarifliği erdemlik,

Duası barıştır, tokası sezgi, anlayışı sevgi,

Ona yapılanlar karşısında susasım var,Hüzünlü meramımla, özgürlüğe sarılasım var.

Gülseren Arı
Gülseren Arı
1962 Gaziantep doğumluyum, 26 yıldır İstanbul'da yaşıyorum. Açık öğretim Lisesinden mezun olduktan sonra birçok kişisel gelişim programına ve yazarlık atölyelerine katıldım. Bir kadının yaşayabileceği ne kadar meşakkat varsa yaşadım, yaşadıklarımdan bir şeyler öğrenmeye çabaladım. Hobilerim Geleneksel tıp, astroloji, sayıların gizemi, mizaç ilmi, doğal enerji taşı, karakterlere göre dizim.

POPÜLER YAZILAR