SEYFİ BEY
Seyfi Dursunoğlu’nun, Huysuz Virjin karakteriyle kazandığı popülerliğin arkasındaki hayat hikâyesine odaklanan bir oyun bu. “Bir gün ölürsem ve hayatım canlandırılacak olursa,bunu sen yapacaksın,” diyerek vasiyet etmiş Armağan Çağlayan’a. Zira uzun yıllar metin yazarlığını yaptığı ustasının vasiyetine bağlı kalıp, bu role soyunmuş. Sahnede iki saate yakın süre adeta devleşen Armağan Çağlayan, oyun sonu dakikalarca ayakta alkışlanarak rolünün hakkını vermiş görünüyor.

Basın Tanıtımından:
“Ben hiç risk almıyor muyum? Tam 35 yıldır bu ülkede kadın kılığında sahneye çıkıyorum! Allah aşkına çocuklar; ben hiç risk almıyor muyum?”
2007 yılında bir kış gecesi, Günay Restoran’da Seyfi Dursunoğlu’nun kulisi. Seyfi Bey birazdan sahne almak için, hayatının yarısı boyunca hemen her gece yaptığı gibi Huysuz Virjin’e dönüşmekte. Ne var ki, gelen bir telefon haberi sadece o gecenin değil; zamanın seyrini değiştirir. Seyfi Bey, yarattığı Huysuz Virjin karakteriyle Türkiye eğlence dünyasında devrim yaratan bir ikonun incelikli portresini tespit etmeye çalışırken, izleyiciyi ortak bir geçmişin hatıralarına ve geleceğin hayallerine davet ediyor. Otuz yıl önce Huysuz Virjin’in metin yazarı olarak kariyerine başlayan Armağan Çağlayan’ın ustasına hayat verdiği oyun, Celal Kadri Kınoğlu’nun rejisiyle sahnede!
İNSAN MÜSVEDDESİ
Özlem Aktaş, hikayesi ile sizi çarpıcı bir yüzleşmeye itiyor. Sanki çok iyi tanıdığınız biriyle oturma odanızda karşılıklı sohbet ediyormuşcasına oyuna ilk dakikalardan itibaren dahil oluyorsunuz. Kâh onunla ağlıyor, kâh gülüyorsunuz. Kadın olmanın getirdiği zorlukları izlerken, kendinizi ya ona hak verirken ya da sorgularken buluyorsunuz.

Basın Tanıtımından:
Fabrika Sanat olarak Gökay Genç’in yazdığı, Murat Ersan’ın yönettiği, Burhan Şeşen’in müziklerini yaptığı, Özlem Aktaş’ın oynadığı “İNSAN MÜSVEDDESİ” oyunuyla karşınızdayız.
Her ne kadar özgür bir ülkede yaşıyor olsak da acaba gerçekten özgür müyüz? Bu özgür yaşam koşulları toplumsal hayatımıza yeterince işleyebilmiş mi? Kendi hayatımızla ilgili kararları kendimiz alabiliyor muyuz ve ne kadarını hayata geçirebiliyoruz? Özellikle kadınlar… Hayal kurmaya devam… Sözde İstanbul’da doğmuş ama İstanbul’u yaşamamış, sözde kalabalık bir ailede büyümüş ama şefkat görmemiş bir genç kadın… Hayallerini, duygularını, heyecanlarını tek nefeste ağızdan çıkan bir “neyse” kelimesine yüklemiş; kafesinden çıkmak isteyen bir kuş misali içinde alabildiğine yorgun ama dışında komik, hınzır, neşe saçan bir kadın…
TATAVLA’DA SON DANS
6-7 Eylül olaylarından çok, bir kadının bu olaylar sırasında ve sonrasındaki dramını güzel yansıtan, arada günümüz olaylarına da göndermeler yapan, tek perdelik oyunlar için örnek teşkil edecek bir oyun: Enerjisi düşmüyor, dram ve komedi iyi dengelenmiş. Sumru Yavrucuk ve Yeşim Koçak’ın harika performansları göz dolduruyor.

Basın Tanıtımından:
“Tatavla’da son dans” Bu sezon yenilenen yorumu ile tekrar sahnede.
“Bir gecede zengin olanlar, bir gecede fakir düşenler hepsi aynı caddede…”
6-7 Eylül olayları planlı ve sistemli olarak çoğunluğu Rumlar’dan oluşan azınlıklara karşı düzenlenen tarihin utanç verici olaylarından biridir. Bu büyük yağma, ardında tecavüz ve ölümlere varan bir yıkım bırakınca aslında buralı olan Rumlar vatanlarını, evlerini fırsatçılara bırakıp bir daha dönmemek üzere göç etmişlerdir. Tatavla’da son dans İstanbul’un hızla değişen sancılı yüzüne pencerelerini kapatmış, geçmişe dair neşeli, çocukça oyunlar kuran, şarkılarla danslarla coşan iki oyun arkadaşı Varyete Eleni ve Gül’ün direnişidir. Bu seçim, acıya boğulmak yerine gülerek unutmanın hikayesidir.