Çarşamba, Ağustos 13, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Babam Hariç

Ahşap yeni laciverte boyanmış dev kapının önünde yumruğum havada. Tam vuracakken aklımdan geçenleri durduramayıp anılara kapıldım. Kapının kahverengi olduğu günlerdeki anılar bunlar.

Öykü. Kardeşim. Doğduğu gün babam bu kapının girişinden annemin gelince yatacağı lohusa yatağına kadar kırmızı gül yapraklarından yol yapmıştı. Annemi çok sevdiğinden mi yoksa erkek diye beklerken kardeşim de benim gibi kız olunca ilk gün hastaneye gelmeyişini affettirme çabası mıydı, bilinmez. Bugün bile bu sorunun cevabı yok bende.

Kardeşimi eve getirecekleri gün beni okuldan babam almıştı. Özel günlerde o alırdı. Arabadan inerken arka koltuktaki kocaman paketi yıllar sonra laciverte boyanacak olan dev kapının önünde açmış, o akşam ismini Nadya koyduğum ve benim yıllarca sırdaşım olacak, neredeyse benim kadar uzun boylu oyuncak bebeği bana vermişti. Bebeği bana verdikten sonra önce tepkimi seyredip, sonra sımsıkı sarılarak “Unutma, seni de kardeşini de çok seviyoruz kızım,” dedi. 

Şimdi, şu an önünde kalakaldığım kapıyı açtı. Girdik. “Onu kıskanmayayım diye aldın bu bebeği değil mi?” dedim. Bana döndü çok şaşırmıştı. Önündeki zeytin ağacının altından geçerken bastığı, annem için yerlere dizilen gül yaprağından ayağı kaydı, tam düşecekken hemen toparladı kendini, “Kıskanmak çok doğal bir duygu, kıskandığında onunla dertleşmen için aldım bu bebeği,” dedi bir çırpıda.

Babam, bu özel günde annemin güllerle, benim de dev oyuncak bebekle karnımızı doyurmuş, bu sofradan da mutlu kalkmamızı sağlamıştı. Her zaman ve bir ömür yaptığı gibi.

Yan evdeki aksi ve dedikoducu Pakize Hanım değil mi o? Merhaba dedim kuru kuru, konuşamayacağım şimdi onunla. Yüzüne güler, arkandan…

Elim hâlâ havada vuramıyorum dev lacivert kapıya. 

Ben babamın kızıydım, Öykü, annemin. Yıllar her hatırada bunu hep ispatladı. Tam iki ay lohusa yatağında kafasında kurdele, yanında Öykü ile yattı annem. Proje çocuktum ben. Her ailenin ilk çocuğu gibi. Disiplin göbek adımdı. İki ay kendime de baktım, evdeki yardımcı kadını da kontrol ettim, akşamları işten gelen babamı da karşıladım. Gelen giden hep odada ağırlanıyordu. Eve gelen doktorlar da o odada muayene ediyordu hem annemi hem Öykü’yü. Büyük babamızı mide kanaması olduğunda ölümden Doktor Pitran kurtarmış. O yüzden, bin yaşındaydı ama hâlâ aile doktorumuzdu. 

Kardeşim dört yaşında, hâlâ annemlerin odasında yatıyor. Yere yatak yaptılar süslü, orada. Aklım almıyor. Kıskanmıyorum. Kıskanırsam Nadya var rahatım. 

Yuvaya göndereceklerdi, annem kıyamadı. Oysa ki her beni yuvaya bıraktıklarında kapıları tırmalamıştım bir yıl. Hatta bir gün ağlamaktan ateşim çıkmıştı, annem “Alışır,” deyip kapattığı için telefonu, babamı aramışlardı da babam hemen almıştı beni yuvadan. Oyun parkına gitmiş, pizza yemiş, hayvanat bahçesini gezmiştik. Canım babam. Sakin, sevgi dolu ve her yere yetişen. 

Pakize Hanım ikinci kez kapıyı açıp çöp atar gibi yapıp beni kontrol etti. Jean-Paul Sartre boşuna dememiş “Cehennem başkalarıdır,” diye. Benim gözümden kendini merak ediyor. Dedikoducu…Yumruğum hâlâ havada, vuramadım kapıya.

Hasta olduğumda babam benimle oturur, uyumazdı. Kardeşim hasta olunca da ben uyumuyordum. Ateşi çıkarsa havale geçirmesin diye. Her doktor geldiğinde ben de giriyordum odaya. Bir gün “Uyuyan çocuk havale geçirmez korkmayın,” dedi de beklemedim o günden sonra başında.

Yedi yaşında okula başladı Öykü. Annem kıyamazdı, gönderemezdi ama devlet gelir kapıya diye korkmuştur. Öykü’nün öğretmeni bir canavar. Öykü sadece ondan korkuyor. Okuldan gelince depresyonda diye dokunamıyoruz ona. Aslında bal gibi şımarık. Annem her gün evde lanet yağdırıyor öğretmene. Biz babamla mutluyuz. Öykü’yü ilkokul öğretmeni terbiye ediyor çünkü.

Öykü kedi istedi, aldı annem. Ben sevmiyorum kediyi, hapşırıyorum zeytin ağacı ve kedi tüyü alerjim var benim. Kimin umurunda. Her gece yatmadan “Sakın yarın odama koymayın kediyi,” diyorum. Ama ertesi gün okuldan eve gelip odamın kapısını açınca, sabah uykulu gözlerle özenle kapattığım yatağımın üzerinde kediyi buluyorum. Kızamıyorum, babam yok evde. Akşam da babam üzülmesin diye konuyu uzatmıyorum. Kedi küvete kakasını yapıyor ama salon kapısı hep sıkı sıkı kapalı, temiz kalsın diye. Deliriyorum. Ergenim ama susuyorum gündüz babam yok, akşam da duyarsa üzülür diye…

Hafta içi akşamları ve hafta sonları kardeşime bakıyorum, annem, babam hep geziyor. Arkadaşlarım artık program yapıyor ve beni aramıyorlar bile “O kardeşine bakıyordur gelemez,” diyorlar aralarında. Öykü, televizyon seyrediyor bütün gün. Akşamları ona kitap okuyorum. Küçük Prens’i. Ben seviyorum diye hep o kitabı okuyorum. Öykü ile yalnız kalınca annemin yanında yaptığı şımarıklıkları hiç yapmıyor. Kitabı sesimi değiştirerek okuyorum, pür dikkat dinliyor. Kardeşim akıllı bir kız, içseli de gelişsin, felsefe öğrensin istiyorum. Ama annemle zor.

Halamın patronunun oğlu beni bir düğünde görmüş, babasına söylemiş, geldiler bir gün çat kapı, beni babamdan istemeye. Adam konuyu açınca babam beş dakika güldü. Halamın patronu olmasa neler olurdu da, neyse. Salon adamı babam, kırmadan, kızdırmadan yolladı adamları.

Babam ölünce dünya karardı. Koca bir siyah perde gözlerimin önüne indi. Yıllarca eksik kaldı hayat. Dizimdeki yara, sırtımdaki sızı olarak kaldı gidişi. Dev ağaç devrildi gibi, koca bir bina yıkıldı gibi bir şey oldu kalbimin derinlerinde.

Köpek var, tam arkamda “Hav hav hav.” Gir hadi artık eve diyor sanki. Yumruğum havada hâlâ.

Öykü kolej mezunu son sene burs kazandı ve İtalya’da moda tasarımı okumaya gitti. Hani çok seviyorlardı birbirlerini babamdan sonra annemi Öykü’de terk etti. Ben üniversiteyi bitirince ayrı eve çıktım sonra da aynı okuldan mezun olduğum sevgilimle evlendim. Öykü ilk gittiği yıl İtalya’da kendinden on yaş büyük bir moda tasarımcısı ile evlendi. Biz nişanlıyken “Sokağa el ele girmeyin laf olur,“ diyen anneme kardeşim telefonda haber verdi evlendiğini. Allah’ın sopası yok.

Pakize Hanım üçüncü kez çöp atıyor. Girmemi bekliyor eve. Girmeyeceğim işte, senin dedikoduların bitse de gitsen diye az beklemedim ben çocukken.

Öykü İtalya’dan gelmiş. Yine hepimize buzdolabı süsü ve eteklik kumaş getirmiştir. Oturduğu koltuktan kalkmadan on gün kalır döner. Annem tüm hizmetini yapar. Bana da bir şey lazım olursa istemek için ararlar diye bekliyordum ki lazım oldu aradılar dün akşam. 

Yıllardır ilk kez geliyorum bu eve. İşte kapının önündeyim. Lacivert dev kapı. Yumruğum havada vuruyorum kapıya pat pat pat. Kim açacak? Kim açsın istiyorum ki? Kim açarsa açsın yüzümdeki gülücük daim ama kalbim hep buruk. Sanki herkese içten içe küsüm ben.

Babam hariç…

Berna Kiper
Berna Kiper
İzmir doğumlu, Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Yönetim Ve Organizasyon bölümünde yüksek lisansın yanı sıra 15 yıl eğitimcilik yaptı. “Bu Öykülerin Dili Var” isimli kolektif kitapta “Soğuk Pruva” adlı öyküsü yayınlandı. Onedio’da “Adalet Dediğimiz Olgu” ve “Korkmaktan Korkma” başlıklı iki makalesi yayımlandı. Evli, iki çocuk annesi.

POPÜLER YAZILAR