Takvimler 15 Temmuz 2025’i gösterirken, edebiyat dünyasından bir yıldız daha kaydı:Pınar Kür.
Bu yazı ona bir saygı duruşu aslında. Hayatımıza, romanlarından uyarlanmış “Yarın…Yarın” ve “Asılacak Kadın” filmleriyle damga vurmuş bir yazar o.
“Asılacak Kadın” filmini zamanında sinemada izlemiş, çok etkilenmiş ama kitabı okumamıştım. Önce bir solukta kitabı okudum ardından filmi yeniden izledim. Açıkçası kitap, beni etkileme konusunda filmin bir adım önüne geçti. Beni bu kadar etkileyen kitap, acaba diğer okuyucuları nasıl etkilemişti? Başladım kitap yorumlarını, değerlendirmeleri ve onun hayatını araştırıp, okumaya. Ve karşıma o ana kadar, hiç tanımamış olduğum bir Pınar Kür çıktı.
Çocukluktan itibaren aldığı eğitim ve içinde yetiştiği aile adeta onu ilmek ilmek işlemiş. 1943’ de Bursa’da başladığı hayatı, ailesinin işi dolayısıyla Anadolu’nun çeşitli kentlerinde ve bir süre Londra’da geçmiş. O yılların Cumhuriyet kuşağı öğretmenlerinden ve aynı zamanda yazar olan bir anne ve matematik öğretmeni bir baba tarafından yetiştirilmenin ayrıcalığını yaşamış hep. Sosyal, çalışkan ve güçlü bir kadın olan anne İsmet Kür’ün, Pınar’ın kişiliğinin oluşmasında, eğitim ve çalışma hayatının şekillenmesinde en önemli rolü oynadığını söyleyebiliriz. Onun hayatında bir başka güçlü kadın figürü olarak yazar ve şair olan teyzesi Halide Nusret Zorlutuna’yı görüyoruz. Küçük yaşlardan itibaren yazmaya özendirilip, yüreklendirilen Pınar Kür’ün teyzesinin kızının da yazar olması beni pek şaşırtmadı doğrusu. Terziler söküklerini dikmişler ve iki edebiyatçı kardeş iki edebiyatçı çocuk yetiştirmiş.
Otuzlu yaşlarında iki çocuğunu alıp, Londra’ya giden İsmet Kür’e ise iyice hayranlık duyuyor insan. Pınar Kür’ün Londra macerası meğer böyle başlamış. Kız kardeşiyle 1 yıl yatılı okul tecrübesi yaşayıp, iyi derecede İngilizce öğrenmişler. Uyum sürecinde yaşadıkları bir takım sıkıntılar onların Türkiye’ye dönmelerine neden olsa da, işin kaymağını şöyle yemiş Pınar Kür: iyi seviyede İngilizce bilgisi ve TED Ankara Koleji’nde 3 sene süren öğrencilik. Babasının Unesco’da görev almasıyla yeni atıldıkları maceranın adı ise “Amerika” olmuş. İki yıl uyum süreci, uzun süre çevre edinememesi yalnızlık yaşatmış Pınar Kür’e. Son sınıfta okulun tiyatro kulübüne girmiş ve İngilizce olarak “anlaşılamayan genç kız romanları” yazmaya başlamış. Henüz on dört yaşındayken yazdığı bu romanlarla adeta geleceğin sinyallerini vermiş. Evde Türkçe konuşmanın yanı sıra çocuklarına Nazım Hikmet, Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi önemli yazarları okutan anne İsmet Kür’ün bu yaratıcılığa katkısı çok olmuş.
Tiyatroyu çok seven ve çocukluğundan itibaren tiyatrocu olma hayalleri kuran Pınar Kür, on yedi yaşında ilk İngilizce piyesini yazmış: Cowards All. Bu yıllarda Chris isminde bir gence aşık olması, aklıma bu yüzden bir piyes yazdığını ve onu da özellikle İngilizce olarak yazmış olduğunu getirmedi değil.
Ertesi yıl, Türkiye çanları yeniden çalmış ve Pınar Kür kendini bu sefer, şimdi Boğaziçi Üniversitesi olan Robert Kolej Yüksekokulu’nda bulmuş. Robert Kolej Tiyatrosu onu sarmalayıp içine alırken, pek çok oyunda başrol ve yan rollerde oynamış. Oyunculuğu beğenilince Şehir Tiyatroları’ndan teklif almış. Ailesinin şiddetle karşı çıkması üzerine oyunculuk sevdasından vazgeçmek zorunda kalsa da oyun yazmayı bırakmamış. Mezun olmadan önce yazdığı ilk ciddi oyunu “İki Başlı Adamın Tek Eli” sahneye konmuş.
Üniversite hayatı boyunca politikaya ilgi duymayan Kür’ün, ilk politik uyanışını evlilik sonrası gittiği Paris’te yaşamış olmasını oldukça ilginç buldum. Amerika’da tarih okuduğu yıllarda Troçki’yi beğense de, asıl Troçki, Lenin ve Marx’ı Paris’te tanımaya başlayıp, yazılarını okumuş. Paris’te 5 sene kaldığı süre içinde kültürel, sanatsal ve politik birçok etkinliğe katılmış. Eşi ile sinemalara, tiyatrolara gidip, çeşitli yürüyüşlere katılarak Paris şehrini yakından tanımış. Sorbonne Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat alanında doktoraya başlaması (1964-1969) ve doktora çalışmasını “Yirminci Yüzyıl Tiyatrosu’nda Gerçeklik ve Yanılsama” konusunda yapması yeterince saygı uyandırırken, sırf bu eğitimi için evliliğinin üzerinden henüz on beş gün geçmişken, tercihini eğitiminden ve Paris’ten yana kullanması ona hayranlığımı bir kat daha arttırdı.
Tüm bu eğitimlerle güçlenip zenginleşen Pınar Kür, kendini farklı alanlarda ifade etme şansı bulmuş. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda dramaturg (1971-1973), İstanbul Üniversitesinde okutman (1979-1995) olarak çalışmasına, çeşitli gazete ve dergilerde tiyatro eleştirileri yazmış ve çok konuşulan röportajlar yapmış olmasına artık şaşırmıyorum. Fransız ve İngiliz Edebiyatından pek çok eseri Türkçeye kazandırmış bir çevirmen olmasına şapka çıkarıyorum. 1996 yılından itibaren akademisyen olarak bir süre de Bilgi Üniversitesi Medya İletişim Sistemleri Bölümü’nün öğretim kadrosunda yer almış. Acaba o kalplerine dokunduğu üniversitedeki öğrencileri ne kadar şanslı olduklarını farkında olmuşlar mıdır?
Artık, roman ve öykülerinde kullandığı aşk, iktidar ilişkileri (kişisel–siyasi), cinsellik, kadın ve cinayet konularını nasıl bu kadar başarılı bir şekilde inceleyip yazdığını anlayabiliyorum. Hemen her romanında eğildiği kadın sorunları, kadının toplumsal ve sosyal yönleri kadar iç alemini, hayallerini, beklentilerini, duygu ve ruh dünyasını inceleyerek gözler önüne sermesi onu diğer yazarlardan farklı yere getirdi. Türkiye’nin siyasi ve kültürel bir dönemden geçtiği sürede sesini duyuran bir yazar oldu.
Pınar Kür, kadın karakterlerin bastırılmış cinselliğini, sınıfsal farkların kadınlar üzerindeki belirleyiciliğini ve toplumsal rollerin kadınlar üzerindeki baskı ve etkisini öykü ve romanlarında işleyerek, edebiyat dünyasında güçlü bir çarpışma yarattı.
Kitaplarına şöyle bir baktığımda bakın neler buldum : Yalnızlık ve hüznün ağır bastığı buruk aşk hikâyeleri anlattığı “Bir Deli Ağaç”, yaşamdan kopuk insanların dünyalarını erkeklerin gözünden anlattığı ve (1984) Sait Faik Hikaye Ödülü aldığı “Akışı Olmayan Sular”, geçmişiyle hesaplaşan insan öykülerini anlattığı “Hayalet Hikayeleri”,12 Mart Olaylarını kişisel üstünlük ve erk mücadelesi olarak işlediği “Yarın…Yarın”, tiyatroya ilişkin deneyimlerini yansıttığı “Küçük Oyuncu”, korumasız, güvencesiz, çaresiz bir kadının dış dünyadan koparılarak bir sapığın hastalıklı ve korkunç dünyasına hapsedilmesi, ezilmesi ve sömürülmesini anlattığı “Asılacak Kadın”, aşk temasını odağa aldığı “Bitmeyen Aşk” , Türk edebiyatında polisiye romana farklı ve yeni bir kapı açtığı üçlemesi “Bir Cinayet Romanı”, “Sonuncu Sonbahar” ve “Cinayet Fakültesi”, beş yazarın; Murathan Mungan, Faruk Ulay, Elif Şafak, Celil Oker ve Pınar Kür’ün kaleme aldığı, bir yazarın bıraktığı yerden diğer yazarın sürdürdüğü “nesne-kitap” olarak değerlendirilen “Beşpeşe”.
İçlerinde en sevdiğiniz Pınar Kür kitabı hangisi?
Ben çıktığı ilk günden itibaren hem edebiyat hem hukuki ve toplumsal çevrelerde büyük yankı uyandıran “Asılacak Kadın” derim. Kitabın 1986 yılında Can Yayınları tarafından yeniden basılmasıyla “müstehcen unsurlar ” içerdiği için toplatılması bir olur. Pınar Kür’ün 2.5 yıl süren hukuki mücadelesinde, adeta özgürlüğü sınanır. Sonunda mahkeme “sanat eserlerinin pornografik eserlerle aynı kategoride değerlendirilemeyeceği” kararına varır. Hem yazar hem yayınevi aklanır. Pınar Kür’ün kitabın sonuna sonradan eklediği hakime ve yargıya karşı yaptığı savunma çok dikkat çeker ve konuşulur. Kitap adeta kendi reklamını yapar.
Gerçek bir olaya dayandığı sanılan “Asılacak Kadın”, ataerkil toplumun ve adalet sisteminin kadın bedeni üzerindeki zorbalığını açığa çıkaran çok sesli bir roman olmuş Pınar Kür’ün elinde. Cinsel suç işlediği ve kocasını öldürdüğü düşünülen bir kadının idama mahkûm edilmesi, Türkiye toplumunun kadın bedenine yönelik yaklaşımı 3 farklı karakter :Yargıç Faik İrfan Elverir, ana karakter Melek Ebruzade ve genç delikanlı Yalçın Özveren ( Hüsrev Bey’in aslında gerçek katili) tarafından anlatılırken, geçen onca zamanla günümüz arasında çok da bir şeylerin değişmediğini görmek içimizi acıtıyor.
Pınar Kür’ün şu yorumuna katılmamak mümkün değil .”Gerçek” dediğimiz şey kimin sesiyle anlatıldığına bağlı olarak bükülebilir. “Asılacak Kadın”ın, ister Müjde Ar’ın harika performansıyla filmini izleyin, ister kitabını okuyun, yaşamanın acısı ile yaşamamanın imkânsızlığı arasında dolaşan bir kadının iç sesini kaçırmayacaksınız.
Kaynakça:
https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/kur-pinar
https://womenwriters.ozyegin.edu.tr/tr/node/452
Aşkın sonu cinayettir: Pınar Kür ile Hayat ve Edebiyat,Mine Söğüt