Tuesday, April 15, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Manifesto

Sen,

Evet, sen güzel kardeşim. Kadın olmanın ağır yükünü ama evrenin tüm renklerini her hücresinde taşıyan biriciğim. Benim gibi, bizim gibi nicesinin sessiz ama sonsuz dayanışmasına ihtiyaç duyan, bundan güç bulan nadide çiçeğim…

Öyle bir zamandayız ki; öğretilen ve anlatılan tüm bilgilerin, bildiklerimizin yerle yeksan olduğu, her yeni günde yeniden bir anlam bulduğu bir çağ. Daha çok bağırmamız gereken, hep yürümemiz gereken zamanlar. Kötülüğün, acının, çaresizliğin, bilinmezliğin içinde sürüklendiğimiz bir karmaşa. Biliyorum, pes etmiyoruz, etmeyeceğiz, edemeyiz. Çünkü vazgeçtiğimiz gün dengesi şaşacak hayatın. Bırakırsak ucunu, havasını boşaltıp sağa sola kendini vuran bir balon gibi sönüp gidecek mana. İşte bu yüzden; dünden ve hatta biraz önceden daha güçlü olmalıyız.

Bir düşünsene! Aştığın engelleri, yediğin ayazları, yolunda ayağına takılan taşları, sana atılan kazıkları. Islandığın yağmurları düşün, genzini yakan kokuları, dilini acıtan tatları. Terk edilişlerini getir aklına, unutuluşlarını, kalbinin kaç kırığı var bir yokla yavaşça. Uyuyamadığın geceleri, soluksuz kaldığın sabahları hatırla. Yalnızlıklarını düşün ve sonra kalabalıklarını. Hangisi yıktı seni? Hangisi yok etti? Doğru; dibe çekildin, düştün, vazgeçtin belki ama bak hayattasın hâlâ. Hep kalkmayı ve devam etmeyi bildin. Işığınla, mis gibi kokunla, gözlerindeki ferle, yüreğindeki sevgiyle, ruhundaki renklerle hayattasın. Kaç canlıya el verdin saysana, kaç cana dokundun? Sen varsın diye var her şey, seninle güzel.

Yalan yok, zaman zor. Bir kum zemin bastığımız yer. Kayıveriyor bazen ayağımız. Ama öğrenmedik mi düşünce kalkmayı, üstümüze bulaşan tozu ve pisi temizlemeyi? Bir söylesene bana, şu hayatta yapmayı isteyip de o şeylerin kaçından geri kaldın? Merak etme, olmayanların da zamanı var sadece, attıysan sen o fikri, hissi heybene; çıkıp düşecek o tohum ellerine zamanı geldiğinde. Toprağı, gübresi, suyu, ışığı…Hepsi sende, kendi içinde. Burcu kokan, göz kamaştıran çiçekler açacak ruhunda. Şenlenecek arka bahçen.

Neler söylüyor insanlar kadınlar hakkında, hatırla. Hakikaten torba değil bu ağızlar, büzemiyorsun. Hoş büzülen torba mı kaldı Allah aşkına! Ama sen aldırma. Bildiğimiz yollar var, çoğunu kendimiz çizdik öyle değil mi? Ne diye şaşalım ki oralardan. Konuşan konuşsun, umursama. Ses kirliliği diye de bir şey var bu hayatta. Sen bilirsin kimi ve neyi, neden dinleyeceğini. Bazen bir an olur bu, bazen kanatır kulaklarını. Sana iyi gelenleri, senin iyi geldiklerini çoktan bulmuşsundur hayat yolunda. Her ses şenlikli olmuyor, her duyduğumuz gülümsetmiyor ama hepsi bu hayattan bir parça. Gece yarısı çalan telefonda öğrenmedin mi sevdiğin birinin ölümünü, sen duymuyorsun sanırken konuşulmadı mı hakkında, en yakın arkadaşın vurmadı mı yüzüne görmezden geldiğin gerçekleri? Evet kalbine saplanan hançerdi, ruhunun yangınını başlatan bir kıvılcım belki ama dönüp baktığında tam da ihtiyacın olan şey değil miydi bunlar? Her duygu senin, gediklerin doldukça daha da dikleşmedin mi? Söylerler, söylesinler boş ver. Sen biliyorsun duyacağın sesleri. İşitmek ve duymak arasındaki farkı öğrendin yıllarca ve hatta gerektiğinde dinliyormuş gibi yapabilmeyi becerdin ustaca.

Her şeyin suçu, sorumluluğu, kabahati bizde değil mi? Ne kolay söylüyorlar ama bunu, ne acımasızca. Bir çeksek elimizi şu hayatın sırtından, yığılıverecek halbuki yere. Bir boş versek etrafta olup biteni; kaos çıkacak. Umursamayalım o aymazları. Yokluğumuzu bilmiyorlar, o yüzden varlığımıza lafları.

Küçük bir çocuktuk hatırlar mısın o günleri? Haklısın; kısacık bir zaman dilimiydi. Daha o zaman başlamadık mı hayata kafa tutmaya, karşısında durmaya? Hangimiz sessiz bir anlaşma yapmadı, hadi söyle bana. Bire on vermeye o yaşta razı geldik bence ama istedik ki alacağımız o bir parça özel olsun, güzel olsun; başımıza kakılmasın, boğazımıza dizilmesin sonra. Kimi zaman kursakta kaldı, kimi zaman karın ağrısına döndü, bazen de gözyaşına… Hakkını yemeyelim tabii. Zira hak konusunda en mağdur bizleriz sonuçta. Bir minik mutluluk, bir tatlı heyecan, sadece hiçbir şey olmaması bile yetmedi mi zaman zaman? İyi ki varız ve yaşıyoruz. Daha da mühimi iyi ki kadınız.

Her şeyimiz iz şu yaşama. Doğurduğumuz çocuk, beslediğimiz kedi, deftere düştüğümüz not, söylediğimiz şarkı, ektiğimiz tohum, yaptığımız reçel, koruduğumuz iklim, sürdüğümüz tarla, sağdığımız inek, imzaladığımız anlaşma, yazdığımız kitap, akıttığımız gözyaşı, çektiğimiz acı, yaktığımız ağıt, verdiğimiz selam, aldığımız övgü…İnsan olmanın getirdiği ve gerektirdiği her şey bizimle, bizde.

Annene, onun annesine ve daha eskilerine bak. Hepimiz birilerine göre şanslı diğerine göre bedbahtız. Devinmek, değişmek, dönüşmek bizim için. Vakte, mekâna, insana ve daha başka bir sürü şeye göre şekillenmek de kaçınılmaz. Ama değişmeyen, değişmesini asla istemediğim tek bir şey var; kadın olmak.

Evrenin hiçbir matematiği yetmez bizi çözmeye. Öyle özel, öyle girift ve daima güzeliz. Saçı bilemem, o tercih meselesi ama aklımız uzun bizim.

Solan çiçeğe, bayramda kapı gözleyen yaşlıya, yatağa aç giren çocuğa, kararmış yağmur yüklü buluta, açması beklenen gökkuşağına, kalabalıkta yalnız kalmışlara, çaresizlere, kimsesizlere çözüm biziz. Her birimiz tek, biricik ama birlikteyiz. Asla yalnız kalmayacak ve birbirimizi bırakmayacağız. Unutulmasın ki;

Herkese fermanımız, 

Birbirimizde dermanız, 

ÇÜNKÜ KADINIZ!

Esra Keskin Çelik
Esra Keskin Çelik
36 yaşında, evli ve iki kız çocuk annesi. Uzun yıllar endüstride aktif çalışmış bir mühendisken dört yıldır yazma ve aşçılık üzerine yoğunlaştı. Kolektif kitaplarda yayımlanan yazılarının yanı sıra bir de öykü kitabı var. Yazmaya, üretmeye, düşünmeye ve sorgulamaya devam ediyor.

POPÜLER YAZILAR