Çarşamba, Mayıs 21, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Kadın Olmak

İç dünyamda başarı, sadece belgelere ve statülere bağlı bir değer ölçüsüydü. Belki bu, çocukluktan taşınan inandırılmış bir varsayım, belki de çevrenin onayına dayanan bir yanılsamaydı. Bu varsayımı kabullenerek, hayat denilen rüyanın içinde kadın olmaksa daha da zor bir durum günümüzde. Hatta geçmişte ve belki de gelecekte… Çünkü kadının akademik ya da kurumsal bir başarısı yoksa, “Belki sen de ev kadını olarak başarılısındır,” diye düşünen insanların, kendilerine göre avutucu, sana göre ise kavurucu cümleleriyle baş başa kalman kaçınılmazdır. Evet aslında bu doğru. Ev kadını olmak da bir başarıdır bu hayatta. Çünkü kimsenin görmediği, takdir etmediği ama herkesin ihtiyaç duyduğu bir emeği tek başına omuzlamaktır ev kadını olmak. Güne herkes uyanmadan başlayan, herkes yattıktan sonra bile bitmeyen bir mesainin adıdır. Hatta bu, kadının üzerine yapışmış öyle bir kostümdür ki, Anneler Günü ve Kadınlar Günü gibi, kadının ruhunu okşayan bu özel günlerde dahi, sanki tek ilgi alanları ev eşyalarıymış gibi görülür toplumda. Bu yüzden de hediye olarak mutfak robotları, süpürgeler ve ütüler her zaman birbiriyle yarışan mutluluk formülleridir. Ev eşyaları markalarının satışları zirvelere çıkar. Oysa ev kadınları da çalışan kadınlar gibi zevkleri ve ilgi alanları olan kadınlardır. Belki bir kitap, konser bileti ya da sadece kendine ayırabileceği bir gün, bu emekçi kadınların ruhuna çok iyi gelecek seçeneklerden sadece bazıları olabilir.

Başarı, insanın yaptığı şey her ne ise en iyisini yapabilmesidir. Ev kadını olmak bir başarıdır çünkü amaç evi sadece temiz tutmak değil, sıcak tutmaktır. Sofrayı kurarken yalnızca yemek değil, sevgi koymaktır tabağa. Çocuğunun gözyaşını, eşinin yorgunluğunu, evinin sessizliğini duyabilmektir. 

“Evi dişi kuş kurar,” deyimiyle; bir yuvanın sıcaklığını, düzenini ve huzurunu ancak kadının emeğinin, sevgisinin ve özeninin var edebileceği anlatılmak isterken bizimki gibi ataerkil toplumlarda kadına yüklenen geleneksel ve sınırlayıcı roller olarak algılanması da kaçınılmaz oluyor. Bugün yuvasının dengesini ayakta tutan ev kadını anneler; toplumun savunucusunu, mucidini, doktorunu, avukatını ve belki de kendi markasını yaratan marangozunu yetiştiriyor. Onların sıradanlaştırılan emeği, yalnızca evin içine değil, aslında toplumun geleceğine de ışık tutuyor. Her çocuk, bir annenin sevgisiyle, ilgisiyle ve emeğiyle şekil buluyor. Büyürken aldığı değerlerle topluma yön veren bireyler haline geliyor. İşte tam da bu yüzden, ev kadınlarının dışardan küçük ama gerçekte büyük olan emekleri, aslında bir ülkenin kültürüne, değerlerine ve geleceğine atılan temelleri oluşturuyor. Onlar sadece bir evi değil, bir nesli, bir toplumu büyütüyor. 

Kadın var oluşu ile aslında başarının ta kendisidir… Hayatın bize yüklediği kalıpları reddedip her koşulda kendi duruşumuzu var etme çabası ile sürdürürüz hayatımızı. Hatta kırıklık ve kırgınlıklarımızı, güç kaynağı gibi görerek, kendimizi sürekli ayağa kaldırırız. “Kadın narin bir çiçektir,” diye betimlenir hep. Ancak ne ironiktir ki, ondan beklenen davranış ve duruş bunun tam tersidir. Dışarıdan naif, kırılgan görülmesi beklenirken; aslında hayatta kalabilmesi için sert olması gerekir. Sessiz ama itaatkâr, güçlü ama görünmez, fedakâr ama kendini unutmuş ve başkalarına adamış… Yani kısacası kadın olmak; sürekli iki uç arasında sıkışıp, her seferinde yanıp yanıp küllerinden doğmak, kendini var etmektir.

Çünkü kadın olmak; çoğu zaman beklentilerin, kalıpların, “Sen kadınsın, yapamazsın,” deyişlerinin oluşturduğu dikenli yollardan, yalın ayak da olsa bitiş çizgisine ulaşabilmektir. Biz kadınlardan beklenen, hem güçlü duyması hem çözümcü yaklaşması, hem sevgi dolu olması hem de kendisine yapılan tüm baskıları görmezden gelmesi oluyor. Ve evet, sadece ev kadını olmak değil, ‘kadın olmak’ bir başarıdır. Çünkü kadın olmak, her zorluğa rağmen umut etmek, her enkazdan kendi elleriyle çıkarak gökyüzüne bakabilmek, her söylenene rağmen kendi sesini duyup ışığını bulabilmektir…

Evet, konuya nasıl başladık ve nerelere geldik, değil mi? Bana söylenen, “Belki sen de ev kadını olarak başarılısındır,” cümlesini ilk duyduğumda içimde garip bir sızı hissettim. Oysa ev kadını dahi değildim. Sağlık sorunlarım vardı ve işten ayrılmam gerekiyordu. Ne diyeceğimi bilemedim. Bana söylenen bu cümle, derinlerimde hissettiğim görünmezlik, sandığa kilitleyip üzerini örttüğüm değersizlik duygumu tekrar gün yüzüne çıkarmıştı. Ve o an fark ettim ki; aslında yıllardır onay beklediğim, başarı peşinde kan ter içinde koşmaya çalıştığım her şey ama her şey, toplumun belirlediği kalıpların içerisinde yer bulma çabamdı. Oysa içimde başka bir kadın daha vardı. Ne akademik unvanla ne de etiketlerle tanımlanmak istemeyen… Sadece bu var oluşta bir insan olmanın, yaşamanın, ânı hissetmenin derinliğinde sıradan bir kadın. 

Hayatın neresinde olursan ol, hep bir ‘başarı’ kıyası içerisinde bırakılıyorsun. Belki bana söylenen cümleye karşı o an cevapsız kaldım ancak içimde bir şey uyandı. Başarı sadece belgelerle ya da statü ile kazanılabilecek ya da ölçülebilecek bir şey değil. Başarı bazen; eksi on derecelerde, sabah ezanıyla birlikte kalkıp sobayı yakmak, ev halkı uyanmadan sofrayı kurmak, sadece onların karnını doyurmak değil, sevgiyle de evi ısıtmaktır. Başarı; eksi derecelerde ahıra inip, ineklerine, koyunlarına, kuzularına can suyu olmak, toprağına, hayvanına, evine aynı anda emek verebilmektir. Yani; gözlerden uzak, takdir edilmeden, sessizce ve şikâyet etmeden yapılan binlerce küçük hayat akışının toplamıdır aslında. Çoğu zaman, hatta hiçbir zaman bu emekler ne bir diploma ile ne bir plaket ile ne de alkışla taçlandırılmaz. Yine de hayat o ellerin, o yüreklerin üzerine kurulur. 

Kısacası; ev kadını olmak da çalışan kadın olmak da, anne olmak da, bekâr olmak da, çocuk sahibi olmayı tercih etmemek de, hepsi kendi içinde bir başarı hikayesidir. Çünkü aslında başarı, diplomanın, statünün, toplum onayının çok ötesinde bir şeydir. Asıl başarı; daha hayata gelmeden, milyonlarca spermin arasından birinci olup, bu dünyaya gelmeyi başarmakla başlar. Yani hayatta olmak, var olmak, yaşamak bile başlı başına bir başarıdır. Geri kalan her şey, bu mucizenin üzerine inşa ettiğimiz kişisel hikâyelerimizdir. Bırakın kadınlar kalıplara sıkışmaya çalışmak zorunda kalmasınlar. Kadın; sadece evini değil, hayatı güzelleştirir. Bazen sessizliğiyle, bazen kahkahalarıyla. Bazen ağlayarak, bazen de tam tersi ayakta dimdik… Ama hep yeniden, inatla ve kendi ışığıyla… Biz kadınlar, varoluşumuzla başlı başına bir başarıyız. Ne kalıplara sığarız ne de başkalarının onayına. Biz kadınlar, anneliğimiz ile sadece bugünün değil yarınların da ışığız. Gülüşümüzle bulunduğumuz her ortama baharı getiririz. Kahkahalarımızla da meydan okuruz tüm kalıplara. Dünyanın neresine giderseniz gidin, kadının kahkahalarının olduğu, gözlerinden ışığın taştığı her yerde bolluk ve bereket vardır. Çünkü kadın, yaratım enerjisinin ta kendisidir. Gülebildiğimiz her an, yaşadığımız her saniye zaten en büyük ödül bizim için. Çünkü biz sadece kadın değil, hayatın da ta kendisiyiz. İyi ki varız ve iyi ki de var olacağız, her zaman!

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Gizem Karadereli
Gizem Karadereli
Yaklaşık on beş yıl özel sektörde çalıştıktan sonra, içsel bir yolculuğa çıktı. Bu yolculukta yalnızca kendine değil, dokunabildiği herkese ışık olmayı amaçladı. Kişisel gelişim alanında aldığı eğitimlerle yaşam koçluğuna yöneldi. Farklı alanlardaki çalışmalarına devam ederken, kadınların sesine güç katmak için de yola çıktı. Şimdi, deneyimlerini ve yol arkadaşlığını “Çünkü Kadınız” çatısı altında paylaşıyor.

POPÜLER YAZILAR