Çok cesur deneyimlerle dolu bir hayat yaşadım. “Dünyevi” olarak nitelendirilen, üniversitesi, master’ı dahil iyi eğitimler alma, evlenmeler, boşanmalar, yirmi yıllık başarılı bir kurumsal iş hayatı, on sekiz yıllık annelik, hatırı sayılır sayıda ikili ilişki yaşama, gece hayatının hakkını verme, kanseri yenme, yirmi yedi ülkeyi gezme, işten istifa edip kendi şirketini kurup hayalindeki işi yapma vb tecrübelerin de hakkını verdim.
“Ruhani” olarak nitelendirilen, sayamadığım kadar çok spiritüel inzivalara, eğitimlere, kurslara katılma, mucize sayılabilecek olaylar yaşama, deli deli pratikler yapma, tuhaf tuhaf kitaplar okuma, meditasyon, yoga, feng shui, theta, astroloji, reiki, eft, access, cosmo energy, tantra, psych-k, tasavvuf, kundalini, nefes vb girmediğim alan pek kalmayarak, manevi tarafı da gördüm geçirdim.
Bu sıra dışı yolculuğun bana en büyük katkısı, ‘hakiki’ olanla, ‘sahte’ olanı ayırt edebilme kabiliyetini kazanmaktı. Bundan yirmi yıl önce, şu anki halime göre son derece gözü kapalı, dünyadan ve kendinden haberi olmayan, başkaları beğensin sevsin diye konuşan ve giyinen, mış gibi davranan bir kadınmışım.
Bir zamanlar uyanışı, Pollyanna gibi pembe hayallerle dolu mutluluk oyunu oynamak sanarken, bir başka zaman ise dünyanın kötü küresel güçlerin elinde bir hapishane olduğunu anlayıp karalar bağlamak olduğunu zannederek, hayatı kendime zindan etmişim.
İkisi de bana iyi gelmedi. Birindeki sıkıntı, gerçeklere gözlerimi kapatarak kendimi korumayı atlayıp sürekli pembeye bakmanın beni pasifize etmesine izin vermekti. Diğerindeki yanlış ise sürekli her şeyin kötüye gideceğine inandırıldığım ve korku frekansında tutulduğum bir realitede tüm potansiyelimin elimden alınmasına sebep olarak kul hakkıma girmekti.
Peki şimdi neredeyim?
‘Inception’ filminde olduğu gibi, daha derin bir gerçekliğe uyanmış olarak, hakikate cesurca bakabildiğim, kendimi bana iyi gelmeyecek şeylerden koruyabildiğim ve de onlarca yıldır öğrendiğim kadim bilgilerle titreşimimi, yaşam enerjimi, Yaradan inancımı yüksek tutabildiğim, dengeli bir yerdeyim.
Dünyanın değerleri bir otuzyıl öncesine göre alt üst durumda ve eğer uyanık olmazsak bu yanlışları bize doğru olarak kabul ettirebilecek pek çok oyuncu, uyaran var etrafta. Eğer omurgamız, inancımız, psikolojimiz sağlam değilse; bizi, bize iyi gelmeyene doğru ikna etmeye çalışan ajanlar var matrikste. Bu, sosyal medyada takip ettiğimiz bir hesap da olabilir, yeni tanıştığımız bir kişi de, markette rafta gördüğünüz bir marka da, TV’de çok severek izlediğiniz bir dizi de…
Kendimi bildim bileli bana her gelen bilgiyi ve sosyal medyada insanların neyi, ne amaçla yazdığını hep sorgularım. O kadar çok örneğini gördüm ki. Uyanışla ilgili bilgi verdiğini sandığımız birçok kişinin, insanları korkuyla yönlendirerek, karanlığa hizmet ettiğini yıllar sonra anladım.
Şimdi burada önemli bir nokta var. Bunca olumsuz sembole, detaya, bilgiye hâkimken hayattan keyif almayı nasıl başaracağız?
Cevap: İnadına.
Bence esas; insan olmanın ustalığını kazanmış, uyanışı yaşamış, gözü açılmış, neyin ne olduğunun farkına varmış ve akla karayı ayırt edebiliyorken, hayattan, yaşamdan, dünyadan inadına keyif almayı becerebilmek.
Sevdiğine sarılabilmek, hâlâ coşkuyla kahkaha atabilmek, açan çiçeğe bakarak, bir çocuğu, bir hayvanı severek mutlu olabilmek, yüzünü güneşe dönebilmek ve etrafta ne olursa olsun neşeyle bir günü daha yaşayabilmek.
Adaletsizliğe, sevgisizliğe, şiddete karşı tepkimizi gösterdikten sonra inadına daha da çok insan olmak, daha da çok insani değerlere sahip çıkmak, dünyada iyiliğin, adaletin ve sevginin artması için elimizden gelenin en iyisini yapabilmek.
Kaosun içinde benim cennete uyanış anlayışım budur.
Dilerim ki, bu yaşanan felaketler, Yaradan’dan gelen erdemlerimizi, ışığımızı, sevgimizi, insani değerlerimizi daha da ortaya çıkarmak ve içimizde uyuyan bilincimizi, kalp gücümüzü idrak edip uyandırmak için vesile olur.
Dilerim ki; tüm bu afetler her birimizi sarsar, ayağa kalkarsak bu gezegende cenneti yaratabileceğimizi bize hatırlatır.
Dilerim ki; bu kıyametler, insan olmanın sadece nefes almak, konuşmak, yaşamı bir şekilde idame ettirmekle kalmadığını,
“İnsan beşerdir, şaşar”dan ötesi olduğumuzu,
Dünyanın kalbi olan kadim topraklarımızda, dünyaya örnek olacak bir uyanma ve aydınlanma sürecini bütünün hayrına birleşerek başlatabileceğimizi bize gösterir.
Dilerim ki…