Cumartesi, Ağustos 16, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Kendini Özgür Bırak

İnsanoğlu, özgür yaşamak üzere yaratılmış bir varlıktır. Özgürlük denilen olgu, kadın ve erkek ayırt edilmeksizin herkesin eşit hakkıdır. Yalnız, göz ardı edilen bir şey var ki özgürlüğün dahi bir sınırının olduğudur. Özgürlük alanımız, diğer kişinin özgürlüğünün başladığı yerle sınırlıdır.  

Biz kadınlar -bazen erkekler- çoğu zaman toplum tarafından özgürlüğümüzün elimizden alındığından dem vururuz. 

Peki, kendimize hiç sorduk mu? Özgürlüğümüzü kendimiz kısıtlıyor olabilir miyiz? Çok istediğimiz halde, başaramamaktan korkup sevdiğimiz bir işten vazgeçtik mi?  Vazgeçmek de kendimizi kısıtlama hâli değil midir? Güdülerimizi özgür bıraksaydık, mükemmel işler ortaya çıkaramaz mıydık? 

En önemli ilişki, kişinin kendisiyle olan ilişkisidir. Bu ilişki, hayatımızdaki her şeyi etkiler. Diğer her şey, akışının kaynağıdır. Kendimizi bildiğimiz oranda düşünce ve duygularımızı kabul ederiz ve bu şekilde kendimizle bütünleşiriz. Bu bütünleşme, yapmak istediklerimizi özgüvenli ve özgür bir şekilde gerçekleştirmemizi ve özgün olabilmemizi sağlar. 

Medyada, kadın özgürlüğü üzerindeki haberlerin bazılarının, tam ters etki yarattığını düşünüyorum. Maddi durumu standartların oldukça üzerinde olan bir kadının, üç çocuk sahibi olduğu halde fit, bakımlı, harika bir anne olduğunun konuşulduğu bir programa denk geldim. Pompalanan güzellik algısı bir tarafta dursun, standartları bambaşka olan kadınlara, birbirleri üzerinden yetersizlik hissettirilmesi durumu, acı ama gerçek. Tarlada çalışan ya da normal bir ev kadınıyla bu kişi aynı olabilir mi? Sabah uyandığında hiçbir derdi olmadan spora iki saat ayırabilen, çocuklarının sorumluluğunu yardımcılarla paylaşan, maddi konuda yarını dert etmeyen biri ile diğerinin güzellik ve bakım konusunda yarışı adil mi? 

Kıyas yanlış yerden yapılıyor. Güzelliğin ve bakımlı olmanın bir çaba gerektirdiği algısı yayılırken, diğer tarafın çabası hafife alınıyor. İhtiyaçlar göz önüne alınmadan, yargılanan kişinin, duygusal girdapta sıkışıp kalmasına neden olunuyor.  

Kadınlar arası sınıf farklılıkları, her dönem ve her toplumda varlığını koruyarak. sürdürmeyi başarmıştır. Antik çağlarda, Neolitik, Mezolitik hatta daha önceki dönemlerde bile, yapılan arkeolojik kazılarda, sınıf farklılıklarının olduğu görülmüştür. Modern toplum adı verilen yaşadığımız dönemde ise bu belirginlik neredeyse insanların gözlerine sokulacak hâle getirilmiş. 

Kadınların, hemcinslerine acımasızca uyguladıkları ‘farklılıkların’ daha keskin ve belirgin olması işin en üzücü kısmı. Önce, kadın kadına saygı duymalı ve korumalı. Daha sonra dışarıdan gelecek kısıtlamalara karşı savunma geliştirilmelidir. İç duvar sağlam olursa, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı gardımızı almış oluruz.  

İnsan, kendisine gösterdiği öz şefkatle, özgürlüğünün ilk basamağını çıkmış olur. Ondan sonra gelen her basamağı, değer yargılarını koruyarak ve özgünlüğünden ödün vermeyerek tırmanmalıdır. Bazen iki basamak birden çıkarken bazen de bir basamak geri düşebiliriz. Bunlar yaşamın birer parçası.Hayat, zaten basamaklardan ibaret değil mi?  

Biz kadınlar, kendimize inandığımız oranda var oluruz ve varlığımızı topluma kabul ettirebiliriz. Değişim ve gelişim yaşam boyu devam edecek dinamik bir süreç olduğu için bundan korkmamak gerekiyor. Her zaman daha iyiye doğru emin adımlarla yürümek hedefimizin ilk sıralarında dursun. 

Unutmayalım ki kadın varsa, toplum vardır. 

Nebiye Sevük
Nebiye Sevük
Rize doğumlu. Eğitim hayatına, beş yaşındayken geldiği İstanbul’da başladı. Anadolu Üniversitesi İşletme Yönetimi, İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras bölümünden mezun oldu. Okuma ve yazma çocukluktan gelen tutkusu. Bu tutkusunu 2023 yılında “Umut’la Umuda” adlı kitabıyla somut hâle getirdi. "Hasret" adlı hikâyesiyle “Öykülerin Dili Var” adlı kolektif öykü kitabında yer aldı. Okumaya ve yazmaya tutkuyla devam ediyor.

POPÜLER YAZILAR