Yalnız bir kadın…
Ne tatilde yalnız bırakılır ne şehirde, ne köyde, ne de işyerinde.
Yalnız bir kadın, sadece yalnız değildir; çoğu zaman toplumun hedefindedir. Kimi zaman evde kalmış olur, kimi zaman ‘aranıyordur.’ Eğer ekonomik olarak rahatsa, bir ‘sponsoru’ vardır. Herkesin dilindedir onun yalnızlığı.
“Kocası mı terk etti?”
“Bekliyor mudur birini?”
“Yoksa gizli biri mi var hayatında?”
Tatile tek başına giden kadın daha yola çıkmadan sorularla boğulur:
“Kimle gidiyorsun?”
“Yanında biri var mı?”
“Hadi canım, tek başına mı çıkılır tatile?”
Oraya vardığında ise başka gözlerin hedefi olur. Eşlik etmek isteyen, sessizce yanına oturan, bir bahaneyle rahatsızlık veren bakışlar… Çünkü toplum için yalnız kadın, herkesin izinsizce yaklaşabileceği biri haline gelir.
Şehirde yalnız yaşayan bir kadının kapısının önünde bir erkek terliği görülse, hemen dedikodusu yapılır. Köyde ise yalnız kadın potansiyel bir tehdit gibi görülür; ya dul ya da baştan çıkarıcı…
İşyerinde ise sık sık kılık kıyafeti, konuşmalarıhatta aldığı ayakkabılar üzerinden sorgulanır: “Hayatında biri yokmuş ama her gün başka topuklularla geliyor, parayı nereden buluyor acaba?”
Yalnız kadın, otobüste bile yalnız bırakılmaz. Hep bir boş koltuktur onun yanı. İzin almadan oturulur, sözle veya gözle rahatsız edilir. Çünkü yalnız kadının yanında kimse yoktur ve bu, çoğu kişi için açık davet gibidir.
Oysa yalnızlık bir seçim olabilir. Her kadın birini beklemiyor, birini aramıyor. Kadın, sadece nefes almak istiyor. Kimi zaman kalabalığın içinde yalnız, kimi zaman kendi dünyasında huzurlu. Ama toplum bunu anlayamıyor ya da anlamak istemiyor. Çünkü bir kadının kendi başına yetebilmesi, kendi başına mutlu olabilmesi hâlâ birçokları için kabul edilebilir değil.
Çünkü yalnız kadın…
Kendi kararlarını alır. Kimsenin onayına ihtiyaç duymaz. Birini beklemeden de yaşayabileceğini gösterir. Korkmadan, tek başına da var olabilir. Ve belki de en çok bu yüzden…
“Toplumun” ortak meselesidir.