Cumartesi, Nisan 19, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Kadının Unutması

Zordur bir kadının unutması. Beynine kazır çünkü anıları. Çok değerlidir onlar bir kadın için. Özenle saklar, kutulara koyar da saklar. Bir sinema biletini, bir kurumuş çiçeği, belki eski bir çakmak bitiğini. Ateş gibi yaksa da çöl gibi kurutsa da gözünden sicim olup aksa da kıyamaz onlara, kolay kolay unutmaz, kolay kolay çöp sayıp atmaz.

Ancak unuttu mu da hatırlamaz. Dönmez geriye. Yürüyüp gitmiştir bir defa. Zorlanmıştır, acımıştır hatta belki kan kusmuştur, palyaço maskesi takmıştır kalabalıklar arasında. Kendiyle dalga geçmiştir, gülerken gözünden gelen yaşlar aslında canı yandığı içindir. Dışarıdan bakıldığında siz onu mutlu zannedersiniz. Belli etmez. Her kadının içinde bir tiyatro sanatçısı vardır. Ta Afife Jale’den beri. Üzülür diye anasına, babasına; üzülmesin diye çocuklarına, laf olur diye, suçlanır diye konusuna, komşusuna, özetle kimselere belli etmez yaşadıklarını.

Anılarından vazgeçmek zordur bir kadın için. Emek verdiyse eğer öyle gül bahçesinden yürüyüp gidemez. Önünde uzanan yol kor olur yakar, diken olur tabanlarını parçalar. Yandım anam, diye bağırmaz asla. Dimdik yürür o korların, dikenlerin üzerinden. Çünkü bir defa bitirmiştir kafasında. Kalması boşa zaman kaybı olur artık. Zaman kaybına gelemez bir kadın. Çünkü her şeyin kıymetini bildiği gibi zamanın da değerini bilir. Boşa harcamaz.

Özenle hazırladığı sofralar gibidir kadın için aşk. Hem öyle kolay teslim olmaz hem de aşka düştüyse eğer, baldan şerbet de olsa, çamurdan çukur da olsa çıkmaz içinden. İnat eder kadınlar, sebat ederler. Uğraşır, didinir, çabalarlar. İlle düzeltecek bozuk olanı. Beyaz çamaşırlardan lekeleri çıkarır gibi, ocaktan donmuş yağları kazır gibi, ütüsüyle bütün kırışıklıkları yok eder gibi düzeltmek ister hayatındaki pürüzleri. Kâh savaşır kâh barışır kâh yorulur ama çeke çeke, sürüne sürüne, düşe kalka savaşır. Savaş yerini bile öylece terk etmez kadın. Terk ederken bile temizleyip bırakır. İki kap yemek yapar öyle gider. Bir çorba; içi ısıtsın diye, ruhu buz bağlayanlara halbuki ne fayda. Belki bir de zeytinyağlı; çabuk bozulmaz diye, dolapta ağza atılacak bir şey olsun diye. Aslında bilir ondan sonrasının tufan olacağını, onun gidişiyle her şeyin cansız kalacağını. Yine acır, hemen solsun istemez. Çiçeklerine su verir, bakımsızlıktan öleceklerini bile bile. Çünkü dünyasını güzelleştirmek için almıştır o yeşil canları bahçesine, hanesine. Gidişiyle öldürmek istemez, cana kıymak istemez. İster ki o yokken bile çiçekler açsın bahçesinde. İster ki umudu canlı dursun bir sardunyanın pembesinde. Ondan yapar o temizliği, o yemekleri. O gittikten sonra bir süre daha idare etsin, bir süre daha yaşasın ister evdeki gölgesi. Çünkü terk ettiği yer sadece bir ev değil, sadece bir ilişki değildir. Tuğla tuğla örmüştür. Her taşın altında bir hatıra her sıvanın ardında bir kırık vardır.

Kadın vazgeçerse dönmez. O geçtiği çetin yolu geri yürümez. O virajları, o uçurumları, o sarp kayalıkları, o meşakkati çektiğini unutmaz. Hani derler ya kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz diye. Vazgeçiş yolunda yaşadığı zorlukları, bir başınalığı, uyanır uyanmaz yüreğine peydah olan o fil ağırlığını unutmaz. Nefes sıkışmaları, kalp sıkışmaları, özetle sıkıştığı tüm anları unutmaz. Savaşını unutur, savaşından vazgeçer, pes eder ama mağlubiyetini unutmaz. Ders almıştır zira. Unuturken geri dönüş fikrini de siler hafızasından. Aşksa aşkı, arkadaşlıksa arkadaşlığı, işse tüm emeklerini tek kaalemde siler. Yıllarını siler, anlarını siler, bir bakıma kendisini bile siler kadın. Hem de geri döndürülemez şekilde siler ki sıfırdan başlayabilsin, ki Anka kuşu misali küle dönmüş enkazından yeniden kanat takıp uçabilsin. Gidişi sadece bir vedadan ibaret değildir. Kadın, her gidişinde biraz daha büyür, biraz daha eğilir beli, düşer omuzları; bir gün yeniden doğrulana kadar.

Günler aylar sonra dön demenin bir anlamı olmaz o yüzden kadın için. Dosyalar geri dönüşüm kutusunda ya da bulut hafızada bile değildir. İmha edilmiştir. Kendi elleriyle, ağlaya ağlaya imha etmiştir geçmişini, mektupları, resimleri, o eski sinema biletini. Belki bir tek bitik çakmağa kıyamaz, o da bitmiş diye. Bitenin halinden bitenler anlar. Bir bitiş yoldaşı gibi saklar o artık yanmayan, hiçbir zaman yanmayacak olan çakmağı. Mutlaka kilitli bir kutuya koyar da saklar. Anahtarını hatırlamayacağı bir yere koyar. Sonrasında arasa dahi bulamaz.

Ne zaman ki o kapıyı çeker çıkar elinde bir hiçle, o zaman hiçliğinden yeniden doğar kadın. Artık onun için ufukta yeni bir gelecek vardır. Onun için yeniden canlanmış, onun için yeniden ayağa kalkmıştır. Umut vardır gelecekte, belki masmavi bir gökyüzü, belki pembe kızıl bir gün batımı, belki hercai menekşeler, belki hanımelleri ama en güzelleri baharda erguvanlar. Boynu bükük bıraktığı sardunyalarını ara sıra hüzünle anımsasa da o yüzünü yeni kırlara, kumsallara çevirmiştir.

Bahara ulaşan birini kışa döndürebilir misiniz? Çiçeklenmiş dalları yeniden kurutabilir misiniz? Başını güneşe çevirmişse günebakan, gölgelere döner mi hiç yeniden? Yapamazsınız, boşuna uğraşmayın. Size de yazık, hayal kurmayın. Bitmişse başlamaz yeniden. Bitmişse bitmiştir. Kadın gitmişse geriye dönmez. Kendi için dönmez, kendine saygısından dönmez, kendine rağmen dönmez. Acısına hürmet besler. Buruk bir mazinin bile hatırı vardır onda. Bilir dönse de artık hayır gelmeyeceğini, aklından yaşananları silemeyeceğini, asla affedemeyeceğini.

Hiçbir şey vazgeçilmez değil. Kadın bunu geç öğrenir. Geç de öğrenmez aslında, hep bilir gidebileceğini hatta gitmesi gerektiğini ama sonsuz şans vermek var doğasında. Hatır dedik ya az önce, işte hep ondan şans verir son noktaya kadar. Hep sabretmek öğretilmiş büyürken ona. Sabırla yapar annesi ev işlerini, belki sabırla dinler alkollü babasının boş sözlerini, sabırla bekler mutlu günlerin gelmesini. Annesinden, çevresinden öğrendiğini yapar kadın. Direnir ancak sonsuzun bile sonu var, sabrın da bir sonu var. Tıpkı her kışın bir sonu olduğu gibi.

Sonsuz ihtimallerin sonuna gelince anlar. Kalkar, hazırlanır, tozları alır, çiçekleri sular, gözyaşlarını siler ve gider kadın. Bir daha geri dönmez. Kan revan içinde kalır. Zaman neyse ki hep merhem. Yarasının kabuğu düşer elbet ama izi hep onunla kalır. O iz bile kıymetlidir. Kimse göremez, kimse bilemez, sadece o bilir. Bazen izlerini okşayarak hatırlar geçmişi; ne kadar çok sevdiğini, nelere göz yumduğunu, nasıl gözyaşını yuttuğunu. En çok da ne zaman vazgeçtiğini ömrü boyunca unutmaz kadın. Sevdayı unutur, gözyaşını kurutur, izini kalbinde saklar.

Damla Adam
Damla Adam
Başta İTÜ olmak üzere çeşitli üniversitelerde lisans ve yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. Halen Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenci. Turizm, sağlık, pazarlama sektörlerinde çalıştı. Kolektif kitaplarda ve dergilerde yazıları yayımlandı. “Oyuncak Tabanca” isimli öyküsüyle Zehirli Kalem Öykü Yarışmasında üçüncü oldu. Yazarlık ve editörlük yapmaktadır.

POPÜLER YAZILAR