Çarşamba, Nisan 16, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Çağın Vebası Arsızlık

Bazı insanlar nasıl kolayca unutur?

Daha birkaç gün önce birlikte kararlar aldığınızı, planlar yaptığınızı, o kahveyi birlikte içtiğinizi…

Neden bir anda hayatın karanlık yüzünü göstermek için harekete geçerler?

Siz daha ne olduğunu anlamadan ikinci perde açılır. Bir gün önce güle oynaya konuşan kişinin çehresi değişmiş, ağzından çıkan kelimeler dikene dönüşmüştür. Kopuş anıdır o. Hatırlattığınız şeyleri bambaşka türlü anlatmaya başlar. Hafızanızdan şüphe ettirecek kadar dalga geçer aklınızla. Veya hiçbirini anımsamaz dediklerinizin. Çünkü kabul etmek erdem, hatırlamak sorumluluk getirir. İkisi de kalmamıştır artık onda. Belki de ezelinden yoktur. Gözünüzün içine baka baka ortak hafızanızı silip yeniden yazar. Ne arkadaşlığına ne yaşanmışlıklarınıza vefası ne de insani ilişkinize sadakati kalmıştır. Böylelerinin sadık olduğu tek kişi kendileridir. Dostluk bekleyene geçmiş olsun. 

İnsan zihni, yaptığı yanlışları kendi içinde “gerekçelendirme”ye bayılır.

“Zaten o bana soğuk davranıyordu.”

“Ben ona bir şey yapmadım ki, o üzerine alındı.”

Onu dinlerken sanki bir başka evrende yaşanmış bir olayın özetini dinliyor gibi hissedersiniz. O denli rahat, o denli pişkince anlatır ki kendi kurguladığı gerçeği, bırakın başkalarını, siz bile inanmaya meyledersiniz. 

İşte tam o noktada anlamanız gereken şey açıktır esasen. Arsızlık kişilik hâline gelmiştir. Bir karakter özelliği, bir davranış kalıbı. Derdinizi anlatmaya çalıştıkça suya yazı yazmakta olduğunuzu fark edersiniz. Kişiliği bu yönde oturmuş olanın, hamleleri de refleks gibi hızlı ve kolay seyreder. Kendinizi nasıl ifade edeceğinizi bilemezsiniz. Yorulursunuz. Bir süre sonra vazgeçersiniz o beyhude çabadan. Çünkü artık doğruların zamanı bitmiş, devran dönmüş, sorgulamaya her daim üşenen insanlar çoktan ona inanmayı seçmiştir. 

Neden?

Çünkü arsızlar rahattır.

Güzel konuşurlar.

Kibar davranırlar.

Sınır ihlal ederken bile süsleyerek yaparlar bunu.

Süslü şeyleri herkes sever…

Arsızlık bazen güçlü görünür zayıflıkların en büyüğünü içinde barındırmasına rağmen.

Utanma duygusu olmayan insanlar, kendilerini “stratejik” kılıfına sarıp sarmalayarak büyümeye çalışırlar küçücük dünyalarında.

Yaralanırsınız. Yaralarınız kabuk bağlamaya başlarken düşünürsünüz. Ufacık bir çıkarın bir ilişkiyi nasıl hızla eritip buharlaştırdığının farkına varırsınız. Arkadaşlık denilen şeyin ortak dengelerde uzlaşma olduğunu bilirsiniz fakat bir gün ortaya düşüveren çıkar mefhumunun, o dengeye okunu saplayıp yerle bir ettiğine şahit olursunuz.

Yaranızın kabukları dökülürken tekrar ayağa kalkarsınız. Bu kez kurban olmamaya kararlı, faydacı insanları bir çırpıda anlayacağınıza inançla açarsınız gözünüzü dünyaya.

Fakat o da ne?

İlk gördüğünüz yine onlar olur. Yeniden başlamışlardır; kolayca, sorgulanmadan, yargılanmadan, peşin bir kabulle tekrar açılmıştır kollar onlara. Kalabalıkların içinde sarmalandıklarını gördükçe yapayalnız olduğunuza içten içe ikna olursunuz.

Kendi gerçeğini yaratan bu kişiler karşısında bir kez daha sarsılır, bir kez daha doğrularınızdan şüphe etmeye başlarsınız. Kusuru kendinizde bulmak için eşelersiniz zihninizi, ruhunuzu. Hayal kırıklığı, şaşkınlık, aldatılmışlık; hepsi birbirine karışır. 

Masanın başına başka bir yazı yazmak için oturmuşken bu satırları neden kaleme aldım? Çevremizde giderek daha sık rastlar olduğumuz kırılmışlıkları gördükçe belki de içimden bir şeyler taştı.

Belki de bu durumu yaşayanların, yalnız olmadıklarını duymaya, hatırlamaya ihtiyacı olduğunu düşündüm.

Acımasız, insanı insan yapan duyguların bir bir eksildiği bir döneme girdik. Bireylerden başlayan birbirini ezme ve yok etme telaşı kitlesel bir hâl aldı. Sporda, siyasette, sokakta, alışverişte, aklınıza gelen her yerde, yakaladığına çimdiği basmaya çalışan kişiler türedi.

Korkup sinmek mi, gerçeği kabul edip hazırlıklı olmak mı? Yaşamı sürdürmek için ikincisini yapmamız gerekiyor bence. Ama içimizdeki insanı koruyarak elbette.

Bir de; size acı verenlerin gerçekten “kazandığını” düşündüğünüzde, onlara yeniden ve dikkatle bakmanız, bir balon gibi şişirdikleri ışıltının ardındaki yalnızlıklarını görebilmeniz için yazdım bu satırları.

Hülasa diyeceğim şu ki; utanmamak cesaret değil sadece bir eksikliktir. Siz, kendi vicdanınıza, kendi doğrularınıza sadık kalın. Asıl güçlü olan, herkesin kolayca terk ettiği değerlere sahip çıkmakta ısrar edendir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Yücel Cüre
Yücel Cüre
Otuz beş yıl bilişim sektöründe klavyeyle haşır neşir oldu, ama mesaisi sadece işle sınırlı kalmadı. Editörlük, yazar koçluğu ve eğitmenliğin yanı sıra, kurucusu olduğu "Çünkü Kadınız Kolektifi" çatısı altında sosyal sorumluluk projeleri yürütüyor. Kelimelerin hayatı dönüştürme gücüne inanıyor ve bu sihrin peşini bırakmaya hiç niyeti yok.

POPÜLER YAZILAR