Çarşamba, Haziran 4, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Dune Dün Dünya

Yabana gitmek yaban tarafımızı keşfetmekti. Yani kültürden, rollerden, ünvanlardan bağımsız benliğimizi. Afrika’daki çocukları ve vahşi hayvanları izleyince, çocukluğun insan hayatının yabanilik dönemi olduğu fikrine kapılıyor insan.

Siz de yapar mıydınız?

Çocukken bir kelimeyi defalarca arka arkaya söyleyip kelimenin anlamının kaymasına kahkahalarla gülerdik. Sandık, sandık, sandık, sandıksandıksan, dıksandıksan, dıksan… Dıksan’ın anlamsızlığı, kelimeyi arka arkaya söyledikçe dilimizin dolaşması çok eğlendirirdi bizi. Şimdilerde  yetişkinler de benzer bir oyun oynuyor. Kelimeler kavramlar  ardı ardına tekrarlanıyor ta ki ters yüz olup tanınmayacak hale gelene kadar.

Tekrarlandıkça hırpalanan ve mana yükünü taşıyamaz hale gelen kelimeler kendilerine yüklenen manaları atıveriyorlar sırtlarından. Hem binicisinden hem eyerinden sıkılıp birini bir yanına ötekini diğer yanına savuran at gibi. Binicisiz binekler gibi manasından silkinmiş kelimeler geziyor dillerde başıboş.

Kelimeleri yeniden ikna etmeliyiz mana yükünü taşımaya. Nasıl ikna edersin birini ağır bir yükü taşımaya? Yükün kıymetini anlatarak. Afrika insanı çağırıyor. Gel kelimelerimize mananın kıymetini yeniden anlatalım, başıboş kelimeleri manaları ile yeniden buluşturalım diye. Yoksa diyor, yoksa kelimeler manalarını yitirmekle kalmaz, zıddına dönüşür: “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik kuvvettir..”

O zaman hiçbir şey sandığımız gibi kalmaz. Sandıklarımız artık sandığımız olmaktan çıkar. Altın ve pırlanta madenlerinin üstünde oturan siyah çocuk önce size sonra elinizdeki su şişesine öyle bir bakar ki ciğerinize işler bakışları ve her su içişinizde o gözler gelir gözünüzün önüne.

Afrika’ya gitmek işte bu sarsıntıları göze almaktır. Bildiklerinizin bildiğiniz gibi olmadığını tecrübe etmek.

Safaride hepimizi heyecanlandıran soru; aslanları görebilecek miyiz? Namibyanın ikonik hayvanı sivri ve uzun boynuzlarıyla Oryx’ler her yerde. Kaldığımız lodge’un bahçesinde bile varlar. Sonra ceylan gibi görünen Springbok’lar. Onlar çok narin, nazenin ama onlar da her yerde. Sırtlan, tilki, öküz başlı antilop (küfür gibi:) bunlar da pek yaygın. Bir süre sonra gördüğünüzde fotoğraf bile çekmiyorsunuz. Ama aslanlar öyle mi? Onlar ağır abi/abla. Öyle her yerde aylak aylak gezmiyorlar. Aslan yattığı yerden belli olur denir ya. Öyle gerçekten nerede olacaklarına karar verirken bile aslan gibiler. Uzun yolların sonunda, gördük mü görecek miyiz derken işte oradalar. Sanki bir belgeselin kamera arkasını izlemek gibi. Acaba kendi hayatlarımızın kamera arksını izlesek ne düşünürüz diye geçiyor aklımdan. Ön tarafta dişi ve erkek aslan tüm heybetleri ile salınıyorlar. Miskin değil ama ağır ağır hareketlerle ilerleyişleri hatta duruşları kendilerinden razı ve memnun  oldukları izlenimi veriyor dosta düşmana. Arka fonda Sprinkboklar arzı endan ediyor. Av ile avcıyı aynı karede görüyoruz. Ama avlanma yok. Zihinlerimizde kemikleşmis düşünce örüntülerinin hacklendiği büyülü anlardan biri. Neden avlanmıyorlar? Çünkü şu an aç değiller. Halbuki biz izleyenler için biraz adrenalin fena olmazdı. Ve sonrasında aklımın orta yerine bağdaş kurup oturan bir düşünce: İhtiyaç ve arzulardan (ki bu ikisi hep birbirine karıştırılır) oluşan perde aradan kalktığında ne av kalıyor ne avcı..

Şimdi düşün bakalım ey yolcu, senin gözünün önündeki perdeler kalksa kim bilir neler görünür olacak?

Kim av kim avcı? Av mı haklı, avcı mı? Av ve avcıya karşıdan bakabilmek mi asıl mesele? Kendini ne avın ne de avcının yerine koymadan, karşıdan hatta biraz yukardan bak bakalım nasıl görünüyor olanlar?

Herkes biraz haksız kendi hakkını savunurken ve herkes sonuna kadar haklı ötekinin hakkını savunurken. Kendi hakkının/haklılığının peşine düşene hep gölge düşüyor. Ama tüm varlığıyla inanarak bir başkasının haksızlığa uğramasına karşı durana vakar, haşmet ve heybet düşüyor. Peki avın hakkını kim savunacak, avcının hakkını kim savunacak? Sen savunmayı bırak da önce tüm hakların sahibinin El-Hakk olduğunu bil.

Çöl, uçsuz bucaksız çağrışımlar denizi. Nasıl ki boş bir sayfa insanı yazmaya çağırırısa çöldeki susuş, duruş da insanı düşüncelere çağırıyor. O sana hiçbir şey söylemiyor, sen ne isen sana onu yansıtıyor bir ayna gibi. Aynada da hiçbir görüntü yoktur ta ki sen ona bakana kadar.

Dune 45 bir uzay mekiği adını çağrıştırsa da Namibya çölünün Sossusvlei bölgesinde yer alan bir yıldız kumulu. Adını Sesriem kapısı ile Sossusvlei’yi birbirine bağlayan yolun 45. Km’sinde olmasından alıyor. 170 m yüksekliğindeki kumul; Orange Nehrinin Kalahari Çölün’den biriktirdiği ve buraya sürüklediği 5 milyon yıllık kumlardan oluşuyor. Aklınız alıyor mu? 5 milyon yıldır var olan kum tanelerine bakıyoruz. Karşıdan baktığınızda kumların kusursuz bir S harfinin uzanmış kıvrımlarını görüyorsunuz. Sinüs eğrisini çağrıştırıyor. Matematikte periyodik olayları formulize ederken kullanılan bir fonksiyondur sinüs eğrisi. Belirli bir zaman içerisinde dibe vurup sonra tekrar yükselmeyi ardından yine dibe vurup tekrar yükselmeyi tekrar ve tekrar iniş ve çıkışları sembolize eden sinüs eğrisi gibi kumulun sırtı. İnsan çöl gibi bu hiçliğin ortasında her şeyi bir şeye benzetme her şeyden bir şeyler türetme ihtiyacı duyuyor. Hiçlik tahammül edemediğimiz şeylerin başında geliyor. Karşıdan bakıldığında insanlar bu eğrinin üstünde birer karıncadan daha küçük görünüyor. Hafif bir rüzgarda kaybolacak ayak izlerini 5 milyon yıllık kumların üzerinde bırakarak kumulun tepe noktasına tırmanmaya çalışıyor.

İnsana hayatın bir anlamı varmış gibi hissettiren, genelde aklımızın sınırlarını aşan , hafsalamıza sığmayan anlardır. Üniversitede Matematik sınav sorularımızdan biriydi; sonsuz eksi sonsuzun sonsuza eşit olduğunu ispatlamak. (∞-∞=∞)

Bir şeyden kendisini çıkarıyorsun ama o bir şey hala kendisine eşit oluyor. Eksildiğini, azaldığını düşündüğün anlarda bu denklemi hatırla. Sen sonsuzdan bir parçasın, senden seni bile çıkarsan yine sen kalacaksın. İşte çöle kondurulmuş gibi duran bu kumul ona düşeni önce hiçliğe şayet tahammül edebilirse sonsuzluğa davet ediyor.

Dune kelimesi de zihnimde kıpraşıp duruyor. O da beni başka diyarlara davet eder gibi. Okunuşu itibariyle “dün” kelimesini çağrıştırıyor. Ama moto mot çevirisine bakıldığında kumul, kum tepeciği yazıyor.  Tabi ki bu kuru çeviri dişimin kovuğuna bile gitmiyor. Okyanusun ortasındaki dalga ancak kumlardan bir dalga diye bir ifadeye rastlıyorum biraz kurcaladıkça. Biraz daha derine, etimolojik kökenine bakınca “down” kelimesinden geldiğini buluyorum. Yani aşağı, aşağısı. Bir zincirleme reaksiyon başlıyor zihnimde.

Kur-an’ı Kerim indirildi, haddi aşan kavimlere gökten azap indirildi, İbrahim’e oğlu İsmail yerine kurban etmesi için gökten kurban indirildi. Dünya inilen bir yer. Dünya aşağıda bir yerde. Dünya Arapça kökenli bir kelime. Anlamı ne diye baktığımda ne göreyim: daha aşağıda olan, en aşağısı. Daha yakın olan en yakın anlamlarına geliyormuş. Sonsuz hayatın geçeceği yer ile kıyaslandığında mevcut hayatına en yakın olan yer, aynı zamanda en aşağıda olunan yer anlamında kullanılıyormuş. Dün de şu ana en yakın zaman ama aynı zamanda aşağıda olunan bir zaman dilimi olabilir mi? Dünya aslında dünde olan. Dünyada geçirilen zaman dün yani geçmiş aslında bitmiş. Bitişini uzun uzun yaşadığımız bir dünü mü idrak ediyoruz dünyada? Evet işte yine beyin yakan bir sarmala soktum kendimi tebrikler…

Bu kelime akrabalıklarını keşfettikçe şaşırıyor, şaşırdıkça şaşkınlığıma şaşırıyorum. Değişik ırklar arasında akrabalık bulunca şaşıran bilim adamları gibi. Sanki hepimiz aynı ilkten gelmiyormuşuz gibi. Yeterince geriye gittiğimizde hepimizin akraba çıkmasından daha doğal ne var? Kelimelerde de yeterince geriye gidersek varacağımız nokta sessizlik gibi geliyor.

Dune, dün, dünya. Bir kumuldan çıktık yola az gittik uz gittik gelip gelebileceğimiz yer dünde kalmış bir dünya…

Dilek Altay
Dilek Altay
İlk şiirini ilkokul öğretmenine yazdığından beri ara vermeden yazmaya devam ediyor. Kimya Mühendisliği okudu. İstanbul’u, kimyayı ve yazmayı aşkla seviyor. Birinci vazifemizin bu olağanüstü kâinata şahitlik etmek olduğuna inanıyor. Yazılarını da bu şahitliğe şahitlik etsinler diye yazıyor.

POPÜLER YAZILAR