“Her kız çocuğunun kahramanı babasıdır,” derler. Peki, gerçekten her kız çocuğu böyle mi hissediyor? Hiç sorduk mu onlara? Ya da sorduk da duyduk mu cevaplarını?
“Baba” kelimesi, tıpkı “Anne” kelimesi kadar kutsaldır. Çünkü baba, bir varlığın dünyaya gelişine vesile olandır. Anne ise bu varlığı ruhunda ve bedeninde kabul edendir. Ancak buradaki kabul sadece bir onaydan ibaret değildir. Anne, bebeği rahminde kabul eder ve bu kabul ile aynı zamanda ruhsal, bedensel ve varoluşsal bir kapıyı aralamış olur. Bu kabul onun tüm kimliğiyle değişmeye başladığı bir dönüşümün de başlangıcı olur. Yani anne bebeği sadece biyolojik olarak değil; hem duygusal hem ruhsal hem de varoluşsal olarak kabul etmiş olur. İşte tam da bu yüzden baba, anneyle bebek arasında oluşan bu benzersiz bağa aynı şekilde dahil olamayabilir. Onu aynı kalp derinliğinden hissedemeyebilir. Kendinin de parçası olan evladı ile bütünleşemeyebilir. Çünkü ne de olsa onu içinde taşımaz, bedeniyle büyütmez. Bu yüzden belki de sadece hayatında yer açabilir ona. Hatta çocuğu ile bazen arasında mesafe hissedebilir, ona yer açmakta içten içe zorlanabilir. Belki hep oradadır ancak değildir de. Sessiz, mesafeli, duygudan uzak…
Elbette tüm babalar için geçerli değildir bu cümlelerim. Bazı babalar vardır ki… Çocuğu ile kalpten kalbe bir bağ kurar. Sadece fiziki olarak değil, ruhuyla da oradadır. Varlığıyla güç verir, sevgisiyle sarmalar. İşte o babalar, kız çocuklarının gerçek kahramanlarıdır. Bir kumsalda inci bulabilmek kadar özel ve kıymetlidir onlar. Ve her kahraman, bir çocuğun kalbinde sonsuza dek yaşar.
Baba ve anne, çocuklarının hayatında mihenk taşıdır. İkisinin de etkisi büyük olsa da özellikle kız çocukları için baba figürü çok katmanlıdır. Psikolojik, duygusal hatta sosyal anlamda büyük izler bırakır. Ve daha da derin bir düzlemde, kız çocuğunun gelecekteki eşini seçmesinde en büyük rolü oynayacak kişi yine babasıdır.
Babası ile güçlü ve güvene dayalı bir ilişkisi olan kız çocukları, özgüvenlerini sağlam temeller üzerine inşa eder. Babanın sevgisi, takdiri ve kabulü, kız çocuğunun öz saygı ve özgüven gelişiminde çok önemli bir rol oynar. Bu temeller çocuğa “Ben değerliyim, görülmeye ve sevilmeye layığım,” duygusunu verir. Bu temel duygu, çocuğun hayat yolculuğunda dimdik yürümesini sağlar. Krizlerle baş edebilir, sınırlarını bilir, ne istediğinden emindir. Hayatın karşısında kırılgan değil, esnek olur.
Kız çocuğunun gözündeki ilk erkek figür baba olduğu için, babasıyla olan ilişkisi üzerinden, hayatındaki diğer erkeklerle ilişkilerini de bu bakış açısı ile şekillendirmeye başlar. Baba ne kadar saygılı, sevgi dolu ve destekleyici ise, çocuk da ileride benzer ilişkilere yönelme eğiliminde olur. Eğer baba ilgisiz ya da eleştirel bir figürse, bu durum toksik ilişki döngülerinin temellerini atabilir. Zihnin alt bilinci, kötü de olsa bildiğini güvenli sandığı için, babasına benzer erkekleri hayatına çeker. Ne de olsa erkek figür babası gibi olur…
Baba, kız çocuğu için hem güvenli bir liman hem de sınır koymayı öğreten bir kılavuzdur. Koruyuculuğu, rehberliği ve dürüstlüğü ile çocuğun içsel güven duygusunun oluşmasına yardımcı olur. Bu da kız çocuğunun ileriki yaşamında hem kendi sınırlarını korumasına hem de başkalarının sınırlarına saygı göstermesine zemin hazırlar.
Babanın kızına yaklaşımı, onun kadınlık algısını doğrudan etkiler. Baba, kız çocuğunun sadece uslu, güzel ya da tatlı olduğu için değil; zeki, güçlü, yeterli ve özgün olduğu için sevildiğini hissettirdiğinde, kız çocuğu kendini bir nesne olarak değil, bütün bir insan olarak görmeye başlar. Ve her hali ile de kendini yeterli hisseder. Küçücük bir kızın, babasından aldığı çiçekle gözlerinde beliren o ışıltıyı görmek, bir anne için tarifsiz, dünyalara bedel bir duygudur. Çünkü o ışıltı, çocuğun sevildiğini, değer verildiğini hissettiği o anın ışığıdır.
Babasıyla duygularını özgürce paylaşabilen bir kız çocuğu, duygusal olarak daha açık, empati kurabilen ve ifade gücü yüksek bir birey olur. İç dünyasına yolculuk yapabilir, tanır, duygularını bastırmak yerine onlarla dost olur. Yaşadığı olumsuzlukların yarattığı okyanuslarda boğulmak yerine, yüzeye çıkar ve suyun bilgeliğiyle dans eder. Bu da onu, büyüdüğünde hem güçlü hem de yumuşak kalabilen biri yapar. Özgür bir ruhu oluşur ve hayatın içerisinde dengeyle yürür.
Baba, çocuğu hayata köklendiren, yaratım enerjisini veren, varoluşsal güvenidir. Babanın yokluğu ya da var gibi olup aslında duygusal olarak orada olmaması ise çocuğun iç dünyasında güven eksikliği yaratır. Aidiyet duygusu zayıflar. Hayata köklenmekte zorlanır. Zamanla büyür ama içindeki o eksiklik hissi de onunla büyür. Somut varlığına yabancılaşır. Ayakları yere basmaz, sorumluluktan kaçar. Kendi değerini görmez, başkalarının sevgisine muhtaç hisseder. Ve sonra büyür o kız çocuğu… Yetişkin olur ama yönünü şaşırmış gibidir. Pusulası yoktur elinde. Hayat sisli bir orman gibi gelir ona.
Sevgiyle sarılmaktan çekinir, güvenmekten korkar. Çünkü güvenin nasıl verileceğini ve alınacağını hiç öğrenmemiştir.
İşte tam da bu yüzden, baba figürü çocuğa hayatın güvenli bir yer olup olmadığını öğretir. İlgili, sevgi dolu ve destekleyici bir baba, kız çocuğunun dünyaya açık, güçlü ve sevgi dolu bir birey olmasına zemin hazırlar. Tersi durumda ise, çocuk “hayat tehlikelidir”, “erkekler mesafeli durulması gereken varlıklardır” gibi inançlarla büyür.
Yani…
Baba, kız çocuğunun ruhunda silinmez izler bırakır. Sadece bugününü değil, yarınlarını da şekillendirir. Bir kız çocuğunun kahramanı olmak, sadece ona çiçek almakla değil, onu tüm kalbinle görüp kabul etmekle mümkündür.
Bugün Babalar Günü…
Ve bu yazı,
sadece bir çocuğun dünyaya gelmesine vesile olanlara değil, hayatına gerçekten dokunabilmiş, iz bırakmış, sevgisiyle büyütmüş olanlara bir selamdır.
Bir çocuğun gözünde kahraman olmak, ona oyuncak almakla değil, onunla göz göze gelmekle, duygusunu duyabilmekle, korktuğunda yanında durmakla, başardığında ya da başaramadığında gururla sarılmakla mümkündür.
Baba olmak, sadece evin direği olmak değil, çocuğun dünyasında sevgiyle yükselen ilk güven duvarı olabilmektir. Onu olduğu gibi kabul etmek, yanında olurken kalbini de orada tutabilmektir.
Ve bu yazı,
Babasıyla o derin bağı kurabilmiş kız çocuklarına, o bağı hiç kuramamış ama hâlâ içinde bir yerlerde bu teması arayanlara,
çocuğunun gözünde bir kahraman olmayı seçmiş tüm yüreklere armağandır. Bazen bir baba, kan bağıyla değil, kalpten kurulan bağla olur gerçek bir kahraman. Ve bazen bir çocuk, hiç görmediği ama hep hissettiği bir babayı özler içinde sessizce.
Tüm gerçek babalara,
Tüm içinde babalık duygusu hisseden babalara,
Tüm içten var olanlara,
Ve içindeki eksikliği fark edip bunu dönüştürmeyi seçenlere…
İyi ki varsınız.
Ve iyi ki hâlâ sevgiyle iyileşmek mümkün.
Tüm kalbiyle “baba” olabilmiş herkesin Babalar Günü kutlu olsun.