Cuma, Temmuz 18, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Piksellerde Kaybolmak

Hepimizi çepeçevre saran bir sosyal medya ve dijital çağ yangını altındayız. Bu çağda dijitale ya da sosyal medyaya karşı olmak, çağdışılık ya da çağı kaçırmak demek. Sesimizi size bu ekran ardından ulaştırırken bu ekranı tümden kötülemek akılcı bir duruş olmayacaktır. Çünkü sorunu, teknolojinin kendisinde değil, onu şekillendiren niyetlerde aramak gerekir. Dijital ile bilgiye erişimin kolaylaşması şeffaf bir toplum yaratırken beraberinde aynıdanlığı, tek düzeliği, gizliden dayatma tehlikesini de maskelemekte. Hepimizin cebine, avuç içine sığan koca dünyada farklılıkların, çeşitliliğimizin, tekliğimizin, eşsizliğimizin farkına varırken; gizliden gizliye aynılaşan ve tekdüzeleşen bir yanımız da belirmeye başladı. Özellikle kadın üzerinden aynılaştırılmaya, kalıplaştırılmaya ve hatta kalıp dışında kalanların da zorbalanmaya başladığı 21. yüzyılın dijital çağında, kadına yönelik şiddet yalnızca fiziksel, sözel ve psikolojik sınırlarla tanımlanamaz hâle geldi. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, artık algoritmaların satır aralarına, yapay zekâ tarafından üretilen görüntülerin piksellerinin ardına gizleniyor. Günümüzde teknolojinin sunduğu olanaklarla şekillenen güzellik algısı, kadının bedenine, yüzüne ve varlığına yönelik yeni bir baskı mekanizması hâline gelmiş durumda. Bu baskı, teknolojik şiddet olarak adlandırılabilecek yeni bir şiddet biçimini doğuruyor.

Gerçek dünyada bakımlı, genç ve kusursuz olması beklenen kadının, bu beklentilerle mücadelesi artık dijital evrende de sürüyor. Yapay zekâ destekli uygulamalar, özellikle görsel üretim araçları kadını çoğu zaman cinselleştirilmiş, idealize edilmiş ve gerçeklikten uzak bir forma sokmakta. Bu içerikler yalnızca sanal bir güzellik standardı oluşturmakla kalmıyor; aynı zamanda kadının gerçekliğini, yaşanmışlığını ve çeşitliliğini silikleştiriyor. Kadın, kendi varlığını dijital ekranın pikselleri içinde kaybetmeye zorlanıyor. Yapay zekâ destekli güzellik filtreleri, genç kadınları sabit bir yüz ve vücut estetiğine alıştırır ve bunun doğalmış gibi gösterirken; yapay zekâ ile üretilmiş erotik görseller ya da deepfake videolar, kadının rızasını hiçe sayarak dijital varlığını sömürüyor. Bu, yalnızca görsel bir manipülasyon değil; kadının öznesizleştirilmesi, dijital varlığının kontrolünün elinden alınması anlamına geliyor.

Teknolojik şiddetin belki de en sinsi yanı ise normalleştirilmesi. “Bu sadece bir görsel”, “filtreyle herkes kendini biraz değiştiriyor” gibi ifadeler, yeni dünyada özgürlük teması ile sunulan şiddetin üzerini örtüyor. Oysa bu görüntülerden etkilenen binlerce kadın, kendi bedenini, yüzünü, yaşını, kilosunu yetersiz ve çirkin olarak kabul ediyor. Yalnızca güzel olmadıkları için değil; algoritmaların idealize ettiği güzelliğe uymadıkları için kendi bedenlerine yabancılaşıyorlar.

Bu bağlamda, dijital teknolojilerin denetimsizce kullanımının ve yapay zekânın cinsiyetçi kalıpları yeniden üretmesinin ciddi sonuçları var. Kadınların dijital ortamda özgürce var olabilmesi, yalnızca hukuki düzenlemelerle değil; etik yapılar, farkındalık çalışmaları ve dijital feminizm gibi karşı duruşlarla da sağlanabilmeli.

Yapay zekâ destekli içerikler yalnızca kadın bedenini değil, kadının zamanını da hedef alıyor. Kadın, dijital ortamda sürekli olarak kendi görüntüsüyle meşgul edilmeye, güzellik uygulamalarıyla oyalanmaya ve algoritmaların önüne sürdüğü ideal kadın siluetiyle yarışmaya teşvik ediliyor. Bu meşguliyet, görünürde bireysel bir bakım rutini gibi pazarlansa da özünde toplumsal bir dikkat dağıtma aracına dönüşüyor. Çünkü meşgul edilen zihin, sorgulamaktan, direnmekten, dayanışmaktan uzak tutulur. Kadının sürekli olarak beğenilme baskısı altında kalması, onun daha kontrol edilebilir bir figüre indirgenmesi anlamına geliyor. Algoritmalarla beslenen bu düzen, kadının kendi bedenine yabancılaşmasına neden olurken; erkeğin bakışı, onayı ve arzusu üzerinden şekillenen bir güzellik anlayışı doğuruyor. Güzellik burada artık kadına ait bir ifade değil; karşı cinse sunulan, onay bekleyen bir obje hâline getiriliyor. Bu da patriyarkanın dijital çağa uyum sağlamış en başarılı stratejilerinden biri.

Bu şiddet biçimi, artık teknolojinin içimize kadar girdiği her noktada yeniden üretiliyor. Akıllı telefonlardan sosyal medya uygulamalarına, oyunlardan yapay zekâ destekli sohbet robotlarına kadar her platformda kadının temsili cinsiyetçi, erotize edilmiş ve indirgenmiş bir şekilde kurgulanıyor. Bu içeriklerin erişilebilirliği o kadar yüksek, yayılma hızı o kadar hızlı ve etkisi o kadar derin ki, bu şiddetin ölçülebilmesi neredeyse imkânsız hâle geliyor. Üstelik bu içeriklerin çocuk yaşta kız çocukları tarafından da görülmesi, gelecekteki kuşaklar üzerinde derin travmalar yaratabilir. Henüz kendi kimliğini inşa etmeye çalışan genç kızlar, gerçek dışı güzellik kalıplarını kendilerine hedef olarak koyuyor; yetersizlik, değersizlik ve utanç duygularıyla baş başa kalıyor. Güzellik, artık bir mutluluk veya estetik kaygısı değil, var olmanın koşulu gibi sunuluyor. Bu, sistematik bir yalnızlaştırma ve değersizleştirme biçimi, düzenli maruz kalınan bir durum oluyor.

Bu farkına varmadığımız şiddetin sonucunda, görünüşe dair saplantılar psikolojik rahatsızlıklara, estetik kaygılara ve yeme bozukluklarına zemin hazırlıyor. Özellikle dijital platformlarda sürekli olarak maruz kalınan fit vücut estetiği, pek çok genç kadını tehlikeli diyetlere, bedenini inkâr eden yaşamlara ve hatta profesyonel destek almaktan kaçınarak kendi bedenine zarar vermeye itiyor.

Burada tarih boyunca kadın bedeninin kamusal alanda nasıl temsil edildiğini irdelemek ve ona yüklenen anlamlarla birlikte sorgulamak gerekecektir. Erkek egemen sistem, kadın bedenini çoğu zaman hem arzunun nesnesi hem de disiplinin konusu olarak kurgulamıştır. Bugün ise yapay zekâ teknolojileri ve dijital medya araçları sayesinde kadın bedeni, yalnızca bakılan bir obje değil; aynı zamanda sonsuzca kopyalanabilir, işlenebilir, yeniden üretilebilir bir veriye dönüşmüştür. Bu, bedenin kamusallaşmasının en uç boyutudur.

Artık bir kadının bedeni sadece kamusal alanda değil; dijital ortamda, onun izni dışında oluşturulmuş görsellerle, videolarla, sahte hesaplarla, hatta yapay zekâ ile güzelleştirilmiş filtreli versiyonlarıyla bile sergilenmekte. Bu sergileme çoğu zaman rıza dışı da gerçekleşiyor olabilir; fakat sistem bunu içerik, sanat, teknoloji, trend gibi nötr görünen kavramlarla aklamaya çalışıyor. Kadının bedeni, hem göze hem tıklanmaya hitap eden bir dijital nesneye dönüşürken; onun öznesi, iradesi ve mahremiyeti siliniyor. Aynı zamanda pazarlama malzemesi, sistem kullanıcıları tarafından gelir elde edilen bir nesneye dönüşüyor.

Kadın bedeninin bu ölçüde kamusal hâle getirilmesi, onun üzerindeki denetimi artırmanın başka bir yolu. Artık kadının ne giydiği, nasıl göründüğü ya da nasıl yaşlandığı bile yalnızca kendi kararı değil; algoritmaların önerdiği içerikler, sosyal medya yorumları ve beğeni sistemleriyle toplumsal denetime açıldı. Bedenin mahremiyeti bozuldu, dijital kamusal alanın tüketimine sunuldu. Kadının dijital görünürlüğü arttıkça, üzerindeki toplumsal kontrol de artmakta; bu kontrol, modern şiddetin en görünmez ama en etkili araçlarından biri hâline geldi. Oysa her beden farklıdır ve beden yalnızca bir taşıyıcı değil, bir bellektir; yaşanmışlıkların, duyguların, acıların ve mutlulukların evidir. Kadını sadece estetik bir obje olarak sunmak, onun bu derinliğini hiçe saymak, onu sadece bakılacak bir nesne hâline getirmekte. Bedenin dijitalde, medyada ve toplumda sürekli şekillendirilmek istenmesi; onun işlevinden, sağlığından ve öznesinden koparılması demek. Bu kopuş, sadece kadınları değil, hepimizi hasta eden bir toplumsal sanrıya dönüşebilir.

Kadının yalnızca fiziksel değil, dijital varlığı da korunmalı. Güzellik adı altında pazarlanan sahte imgelerle, algoritmaların derinlerine sızan cinsiyetçiliğe karşı kolektif bir bilinç ve direniş geliştirilmeli. Sistemin zorla dayattıkları değişebilir, kadına uygulanan şiddet türleri farklılaşabilir. Kadının canı nasıl isterse öyle var olma hakkı evrenseldir ve asla değişmeyecektir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Sevin Bayrı
Sevin Bayrı
İşletme Fakültesi ve ardından sosyoloji bölümü mezunu bir beyaz yakalı. Yazma ve okuma sevdalısı, gezmek ise vazgeçilmez tutkusu. Çeşitli kollektif öykü kitaplarında öyküleri yayınlandı. Dijital dergilerde ve kendi blogunda yazılar yazmaya devam ediyor.

POPÜLER YAZILAR