Cuma, Temmuz 18, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Umudun Rengi

Selin, uzandığı şezlongda hasır şapkasının gölgesinden seyrettiği gökyüzüne bakarak, “Ne kadar umutlu bir mavi,” diye düşündü. Tam o sırada, daha önce varlığını fark etmediği bir bulut kümesi görüş alanına girerek, telaşsızca dans etmeye başladı. Pamuk yığınına benzeyen bulutlar, sonsuz maviliğin içinde biraz nazlanarak süzüldü ve sonra geldiği hızla gözden kayboldu. Güneş ışınlarının bedenine hücum ettiğini hissettiğinde, “Bulutların veda dansı,” diye söylendi. Neyse ki güneş kremini sürmeyi ihmal etmemişti. 

Eylül sakinliğinin yaşandığı sahilde, uzaktan gelen hafif müzik sesi, denizin kıyıyı sakince okşaması, güneşin bile anlayışla dokunduğu bedeniyle uzanmış, aylardır eline alıp alıp bıraktığı kitabı sonunda bitirmişti. Hüzünlü bir kitaptı bu. Belki de bu yüzden bir türlü bitirememişti. İsimsiz bir kadının, onu hatırlamayan adama olan aşkını anlattığı bir mektup, son mektuptu… Gözlerini kapadı ve kadının yaşadığı ümitsizliği, hayal kırıklığını ama yine de vazgeçmeyişini, büyük acısını anlamaya çalıştı. Sonra birden, kendi hayatının son yılları, yaşadığı kaotik ilişki ve ardından yaşanan tüm o sancılı süreçler, varlığını fark etmediği bulut kümesi gibi gelip zihninde dans etmeye başladı. 

Onun dışındaki herkesin “Zamanla geçecek,” dediği ve içindeyken hiç geçmeyen günler yaşamıştı. Sonunda onlar haklı çıktı. Geçti… İzi kaldı ama geçti… Tüm ruhu ve bedeniyle hissettiği o acı, yediği her bir lokmayı reddeden midesi, sürekli hasta, bitkin göründüğünden insanların onun için üzülmesi ama aslında herkesten çok kendine üzüldüğü onca zaman… Uzaktaki bir sis bulutunun ardındaymış gibi gelen o dönemi ve şimdiki zamanla arasındaki mesafeyi hatırlamaya çalıştı. “Hangi ara iyileştim?” diye sorguladı. Bulamadı… O yağmurlu günde, bahçede sırılsıklam bulduğu yavru kediyi sahiplendiğinde miydi, yoksa balkonunu minik bir ormana çevirmeye karar verdiğinde mi, belki de uzun zaman sonra ilk kez arkadaşlarıyla dışarıya çıkmak için hazırlandığı, hatta oldukça heyecanlandığı o akşamdı? Bilmiyordu. Belki de tüm bunların toplamıydı. Bildiği bir şey varsa, o da artık eski Selin olmadığıydı. Yakın arkadaşı Melis’in “Yaşadıklarını sindirdiğinde, yeni versiyonuna ‘hoş geldin’ diyeceksin. Sakın endişelenme! Alışacaksın ve emin ol, bunu daha çok seveceksin,” dediğini ve gülerek “Tecrübeyle sabit şekerim,” diye eklediğini hatırladı. O, versiyon atlamak istemiyordu ki, Melis’e belli etmeden gülümserken “Bu hâlimi seviyorum,” diye düşünmüştü. Onun ne demek istediğini ise ancak şimdi anlıyordu. Evet, bu hâlini sevmişti. Tüm o yaşanmış hislerin özünü ruhuna katmak, yeni yolculuklara yelken açmak gibiydi. Bu Selin başkaydı ve bu başkalık heyecan vericiydi.

Tüm yaşananlarla yüzleşmiş, dersini almış, vedalarını yapmış, artık ileriye bakma zamanı çoktan gelmişti. Bu fazlasıyla merak uyandırıcıydı. Kendine bu tatili hediye ettiğine minnet duyarak kitabı elinden bıraktı. Bütün bir yazın kirini, pasını atmış; sakince onu bekleyen denize doğru dans eder gibi yürüdü. Tıpkı bulutların yaptığı gibi süzülerek, içindeki kumun altın taneleri gibi parladığı berrak denize ulaştı. Çarşaf gibi düzleşmiş ama hafiften serinlemiş denizin yenilik kokan havasını içine çekerek, gerindi. “Yazın bir üst versiyonu da sonbahar olmalı,” diye gülümsedi ve onu bekleyen hayata coşkuyla atlar gibi suya dalıp, altın parıltılar eşliğinde yüzmeye başladı.

Sevil Özdemir
Sevil Özdemir
İstanbul'da doğdu. Medya sektöründe çalıştı. Keşfetmeye, öğrenmeye hevesli. Seyahat eder, fotoğraf çeker, okumayı ve yazmayı sever.

POPÜLER YAZILAR