Kadınların zaman yoksulluğunu, günlük yaşamlarında ihtiyaç duydukları kişisel zamana sahip olamama durumu olarak tanımlayabiliriz. Bir başka deyişle, kadınlar çoğu zaman ücretli iş, ücretsiz ev içi bakım (çocuk, yaşlı, hasta bakımı) ve ev işleri gibi sorumlulukların ağırlığı nedeniyle kendilerine ayırabilecek boş zamandan yoksun oluyorlar.
Bu durumun temel nedenleri arasında toplumsal cinsiyet rollerini (Kadın evi çekip çevirir, algısı), kamu desteklerinin (kreş, bakım evi) yetersizliğini, esnek çalışma koşullarının yaygın olmaması ve eşit olmayan iş bölümünü (erkeklerin ev içinde sorumluluk almaması) sayabiliriz.
Veriler, OECD ülkelerinde kadınların, erkeklerden günde ortalama 2,5 saat daha fazla ücretsiz bakım ya da ev işi yaptığını gösterirken, TÜİK 2021 verilerine göre Türkiye’de kadınlar, ücretsiz bakım ve ev işlerine günde 4,5 saat, erkekler ise sadece 50 dakika ayırıyor.
Dünya Bankası ise “Kadınların zaman yoksulluğu, ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor; kadınların işgücüne katılım oranını aşağı çekiyor,” görüşünde. Böylece bu durum, sadece bireysel değil toplumsal ve ekonomik bir sorun olarak da karşımıza çıkıyor. Kadınların zaman üzerindeki kontrolünü artırmak, eşit ve adil bir toplumun inşası için temel bir adım gibi görünüyor.
Zaman yoksulluğu yaşayan bir kadın, kendini ifade etme alanı bulamıyor. Sürekli başkalarının ihtiyaçlarına yetişmeye çalışırken kendi duygularını, düşüncelerini dile getirmek için zamanı ve enerjisi kalmıyor.
Kendini geliştirme fırsatlarını kaçırıyor; kursa gitmek, yeni bir şey öğrenmek, hobiler edinmek gibi aktiviteler için vakit bulamıyor.
Kişisel sağlık kontrolleri, dinlenme, spor gibi kişisel bakım alanları, kadınlar kendine zaman ayıramadığı için ihmal ediliyor. Bu da onların hem fiziksel hem ruhsal sağlığını etkiliyor.
Sürekli hissedilen yorgunluk ve tükenmişlik hâli ise kadının motivasyonunu ve yaşam kalitesini düşürüyor.
Toplum olarak kadınlara verilen “Her şeyi tek başına üstlenmek zorundasın,” mesajı ve beklentisi, onların hem kendilerine hem potansiyellerine yabancılaşmasına yol açıyor.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, bakım emeği toplumsal ve kamusal alanda desteklenmediği için kadının yükü daha da ağırlaşıyor. Oysa bakım, sadece kadının değil, toplumun ortak sorumluluğu olmalı. Erkeklerin ev içindeki yükü paylaşması, kreş, bakım evi gibi kamusal bakım hizmetlerinin güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dair farkındalık, bu sorunun çözümünün anahtarı.