Cumartesi, Ağustos 16, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Kadının Mülkü Yok

Kadının adı yoktu, artık malı da yok.  Sessiz sedasız meclise getirilen yasa tasarısıyla bu da mümkün olmak üzere. Yüksek sesle kahkaha atması suç, istismara uğrarken bağır(a)madıysa rızası var, hamile hamile ortalıkta gezinmesi ayıp, gece evin dışındaysa başına gelebilecek musibete müstahak derken şimdi de kadını tamamen mülksüzleştirme adımına geçtik. Tapu dairelerindeki karşılıklı rıza bildiriminin tapu devri için yeterli sayılması, noterin devreden çıkarılması, özellikle Anadolu’daki kadınımızın başına dert açacak gibi görünüyor. Zira ‘Anadolu irfanı’ denilen olgunun, kadına ve çocuğa nasıl sirayet ettiğini acıyla izliyoruz. Bir kadının babadan, atadan kalma toprağına çökmek, sıradan bir tapu memurunun karşında “Kabul ediyorum,” demesiyle mümkün olabilecek bu yasayla.

Bin dört yüz yıl önce Fedek ile başlayan kadının mülkiyet savaşının hâlâ devam ettiğini söylersek pek de yanlış olmaz kanaatindeyim. Aradan yüzyıllar geçti ama kadının mülkü üzerindeki iştah hiç değişmedi. Çünkü mesele hiçbir zaman sadece toprak değildi. Mesele, kadının dirençsiz kalmasıydı.

Hz. Muhammed’in vefatının hemen ardından yaşanan Fatıma’nın mücadelesi, sadece erkeğin kadına olan ambargosuna değil, itaat kültürünün eseri koşulsuz kabullenişe de şahit ediyor bizi. Bu boyun eğmenin, erkek egemen düzeni masumlaştıran bir malzeme haline geldiğini de görmek mümkün. Hz. Muhammed’in kızı Fatıma, babasının yaşarken kendisine verdiği Fedek Hurmalığı payını talep ettiğinde ona ilk karşı çıkan Ebû Bekir’den önce Ayşe olmuştu. “Biz peygamberler miras değil, sadaka bırakırız” hadisini hatırlatan Ayşe, Fatıma’nın payını vermek istemeyenlere en uygun zemini zaten hazırlamıştı. Üstelik, mirastan öte, babasının henüz sağken devretmiş olmasına rağmen, toprak, Fatıma’ya değil erkeklerin tasarrufuna bırakılmıştı. Peygamberin ağzından çıkan sözleri emir telakki edenler, bu konuda peygamber sözü dinlemeyi pek de gerekli bulmamışlardı.

Burada mesele sadece hurmalıktaki bir avuç toprak mı yoksa kadının mülkiyet hakkının inkârı mı? Kadının hak arayışına itirazın temelinde basit bir şekilde sadece “Hadis var,” diyebilir miyiz? Yoksa bir kadının hak arayışının “itaatsizlik” olarak görülmesi olarak da değerlendirebilir miyiz? Bu soruların sorulması bile bir kadının varoluşuna hakaret değil mi?

Bir başka örnek, kimilerine göre şehir efsanesi olarak nitelendirilen ancak tapu dairelerinde ve bazı davalarda varlığı gün gibi ortada olan, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki durum. Daha verimli ve getirisi yüksek görünen arazilerin erkek çocuklara; kıyı şeridine yakın, bataklık olarak görülen arazilerin kız çocuklarına miras bırakılması. Evrendeki adalet sistemi burada devreye girmiş olacak ki bugün, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki pek çok turistik tesisin ortağı ya da sahibi kadınlardan oluşuyor. Patriyarkal zihniyetin turizm ile ilgili öngörüsünün olmaması, bölgedeki kadınların, haklarını kendiliğinden kazanmasına yol açmış. 

Gelelim bugüne. 

Haziran ayında, mirastan doğan tapu devriyle ilgili yapılan yeni düzenlemeyle; artık, miras yoluyla kalan gayrimenkullerin tapuda eşit şekilde bölüşme zorunluluğu ortadan kalkıyor. Bundan böyle, kardeşler (veya aile üyeleri) arasında yapılacak yazılı anlaşmayla gayrimenkul devri, noter onayı şartı olmadan yapılabilecek. Bakın şu cümleyi, yeni düzenlemeyi haber veren bazı gazetelerde yer aldığı şekliyle aynen aktarıyorum: “Böylece miras paylaşımı süreci hız kazanacak.”

Ne tuhaf değil mi? Kanser hastası birinin tetkiki için bile devlet hastanelerinde iki, üç ay sonrasına randevu verilen ülkemizde, en büyük dertlerimizden biri tapu işlemlerindeki yavaşlıkmış demek ki. Göz alıcı bir ambalaj ile market rafından “Gel beni al,” diye çağıran, etiketi bol bol E harfli maddelerle dolu kanserojen gıdaya benzeyen bir yasa. Tapu işlemleri artık hızlanacak! Ama ne pahasına?

Kadınların malı mülkü, yıllar süren mücadelelerle edindiği mirası, kıyıda köşede kalan birkaç dönüm toprağı ‘hızlıca devredilsin’ diye; birkaç dakika içinde, birkaç kelimeyle, belki de bir gözdağıyla elinden alınabilsin diye. 

Noter yok. Hukuki denetim yok. Uzman rehberliği yok.

Peki ne var? Baskı var. Aile içi manipülasyon var. “Zaten okuma yazma bilmiyor, ben ne dersem onu tekrar eder,” var.

Üstelik bu yasa, yalnızca bireysel kayıplar yaratmıyor. Kadının mülkiyet hakkı elinden alındığında, o kadının çocuklarının, gelecekteki nesillerin de ekonomik bağımsızlık temeli ortadan kaldırılıyor. 

Kadını toprağından kopardığında, onu yalnızca mülksüz değil, köksüz de kılıyorsun. İşte o zaman bir kadını, kendisine uygun görülen duvarların ardına hapsetmek çok daha kolay hale geliyor.

Bu yasa yalnızca bir düzenleme değil, kadının hayatını, ayakta durma gücünü doğrudan hedef alan bir stratejidir. Kadınları; tapu dairelerine zorla götürmenin hatta aile meclisinde zorla imzalatılacak bir kâğıt parçasının yeterli sayılacağı ‘rızası var’ sistemiyle mülklerinden etme projesidir. Baskının, şantajın, tehdidin, kültürel kodlarla örülmüş itaatin, bir kez daha, gözümüzün içine baka baka altının çizilmesidir. 

Noter gibi bağlayıcılığı yüksek bir güvenceyi devre dışı bırakıp, bir tapu memurunun önünde sarf edilen sözlü onayı yeterli saymak, kadınları açık hedef haline getirmekten başka bir şey değildir.

Özellikle kırsalda, özellikle okuma-yazma oranının düşük olduğu bölgelerde, özellikle erkek akrabaların baskısına maruz kalan kadınlar için bu düzenleme; kanun eliyle kurumsallaşmış bir mülksüzleştirme biçimidir.

Yeni yasa tasarısının bizi götürdüğü yer, ne yazık ki, kadının mal üzerindeki hakkını tartışmalı hale getirmek. Fedek’ten bugüne kadar değişen tek şey, kullanılan kelimeler.

Kadının mülkü, kadının köküdür. Tüm bu çaba, yere sağlam basınca kolayca eğilip bükülmeyecek kadını, köksüzleştirme çabasıdır. Anlamak istemediğiniz şey ise kadının toprağın ta kendisi olduğudur.

Yücel Cüre
Yücel Cüre
Otuz beş yıl bilişim sektöründe klavyeyle haşır neşir oldu, ama mesaisi sadece işle sınırlı kalmadı. Editörlük, yazar koçluğu ve eğitmenliğin yanı sıra, kurucusu olduğu "Çünkü Kadınız Kolektifi" çatısı altında sosyal sorumluluk projeleri yürütüyor. Kelimelerin hayatı dönüştürme gücüne inanıyor ve bu sihrin peşini bırakmaya hiç niyeti yok.

POPÜLER YAZILAR