Cumartesi, Ağustos 16, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Ritüel

“Dikkatli gel!”

İki mavi tık.

“Merak etme. Sabah sendeyim. İlk iş ne yapacağımızı biliyorsun.”

Baş parmak havada. Bir de öpücük gönderiyorum.

Sabah yaseminlerin kokusu eşlik ediyor kahveme. Begonvillerin duvarla arasına yavrularını taşıyor bir sarman. Huzursuz olmasın diye görmemezlikten geliyorum.  Toprak ıslak. Çimler sulanmış. Leylak rengi ortancalar, mor Bodrum sefaları, kırmızı beyaz sardunyalar güne yeni uyanıyor. Komşular mışıl mışıl uykuda. 

Gelmek üzeredir.  Giderek yaklaşan tekerlek sesi dışarda sonlanıyor.

Kahvemi bırakıp bahçe kapısını açıyorum. İki basamak üste çıkıyorum. Şimdi omuzuna yetişebilirim. Belli, yol yorgunu ama akşamdan traşını olmuş, yanaklar yumuşacık. Kısacık sarı saçları, geniş omuzları, kocaman göbeğiyle halâ aslan parçası.  Dev cüssesiyle sarılıyor. 

“Hoş geldin. Önce kahve mi?”

“Yok,” diyor. “Mesajda yazmıştım, ben üstümü değiştiriyorum.”

“Benim bikinim içimde. E hadi o zaman,” diyorum. 

Kırk yedi numaralı ayakkabılarından kurtulup yukarı çıkıyor. Tişörtünü fırlatıyor içeride. Valizi cüssesinin yanında oyuncak çanta gibi. Yukarı çıkıp mayosunu giyip iki dakikaya iniyor aşağı. 

Sahile iniyoruz.

Ege’nin suları. Tanrı’nın bize bahşettiği en güzel nimet…

Deniz çarşaf… Bardağa koyup içmelik… Derin bir nefes alıp aynı anda balık gibi atlıyoruz suya. Çocukluğumuzdan beri beyaz sabunla köpük köpük banyo yapıp annemin yeni serdiği tertemiz çarşafların tenimize değdiği his bu. Suyun insan tenine ipeksi dokunuşu.

İki kurbağa gibi kollarımızı açıp kapatarak yan yana gidiyoruz suyun altında. O uzun sırım gibi bacaklarıyla önüme geçiyor. Özgürlük, doğaya teslimiyet, ferahlık… Yerçekimsiz ortamda lacivertin, mavinin, yeşilin buğulu tonları.  

Burnumuzdan son nefesimizi verip çıkarıyoruz kafalarımızı biraz ileride. 

“Yaşasın Kuzey Ege kardeşliği,” diyor. Sesimiz, gülüşmelerimiz bomboş sahilde yankılanıyor. Sanki ta Foça’dan duyulacak gibi.

İşte böyle oluyor ağabeyimle buluşmalarımız.  Ayrı ülkeler, ayrı şehirlerde de olsak, denizde yıkıyoruz yüzümüzü buluşmalarımızda.

 Ben küçük, gelişmemiş bir Ege kasabasında; o kilometrelerce uzakta.  İki deniz sevdalısı kardeşin rutin buluşması. 

Vücudumuzu saran serin sularda uzun uzun sohbet ediyoruz. Farklı yönlere yüzüp tekrar buluşuyoruz maviliklerde. Hiç çıkasımız yok ama belli ki acıkıyor. 

“Kahvaltıda bana ne yapacaksın?” 

Sahile çıkıyoruz. Ben bir elli beşlik boyumla takip ediyorum dev adamı. Onun bir adımı, benim iki adımım.

Birazdan ağacımızın zeytinlerinden sıkılmış kurşuni yeşil, saf zeytinyağı kabukları soyulmuş domateslerde gezdirilecek. Fırından çıkarılan kızarmış ekmekler o yağa batırılacak. Taze rokalar vazoya koyulası çiçekler gibi.  Ege otları ve Bergama tulumuyla damak şahlandırılacak.

Sadece yirmi dört saatlik bir ağabey kardeş buluşması için akşamüstü özenle hazırlanacak akşam yemeği hazırlanacak. Görev dağılımı belli.  

Aynı anne babadan olup tamamen farklı iki karakter olan karındaşın tadına doyum olmaz sohbetine başlıyoruz.  Biraz Türkiye’yi kurtarıyoruz, biraz oradan buradan konuşuyoruz.  Çoluk çocuk, eş dost…

Arada duyu organlarımız ikimizi de bir anda geçmişe alıp götürüyor.  Bir koku, bir ses, bir imge yeterli oluyor. Hatırlıyor musunla başlayan anılarla anne babayı yad ediyoruz.   Gülümseyerek…

Annemin dereotlu leziz favasını, babamın yaptığı Arnavut ciğerini, her Pazar mutfağımızda pişen türlü çeşitte Rumeli böreklerini yemek için arkadaşlarımızın gelişini… Nerede yersek yiyelim, baba evinde aldığımız lezzeti yakalayamadığımızdan yakınıyoruz çokça. 

Ben akşamüstü okul çıkışı daha asansörle üst kata çıkarken evde kek mi, kurabiye mi yoksa dereotlu peynirli çöreklerin mi piştiğini anladığımı, o bayram günleri babamın kavurmasını anlatıyor. Annemle babamın yemek pişirirlerken mutfak masasındaki küçük el radyosundan TRT Ankara Radyosu Yurttan Sesler korosuna eşlik edişlerini, mutfak masasına dirseklerimizi dayayıp radyo tiyatrosunun ertesi günkü yayınını merak edişimizi hatırlıyoruz. Anna Karanina’nın Vronsky ile geleceği nasıl olacak? İnce Memed Abdi Ağa ile baş edebilecek mi? Emma Bovary Monsieur Lheureux’a olan borçlarını nasıl ödeyecek? Peki ya Don Quijote? Carrasco ile olan dövüşünde ya yenilirse? 

Niye halâ hep yemek ve mutfak var hayatımızda diye epeyce sorguluyoruz. 

Mutfak bizim aile birliğimiz ve köklerimiz olmalı. Mübadele ile Selanik ve Grevena’dan gelen göçmenlerin bir arada kalabilmek ve kültürlerini kaybetmemek için belki de tek dayanağı sofralardı. Akşam yemekleri karın doyurup sadece yiyip kalkılan ortamlar değildi. En yaşlısından en küçüğüne büyük ailenin neşe ortamıydı. 

Ailemizdeki kayıplara rağmen halâ akşam yemeklerinde daha sabahtan neler pişirileceğini bu sefer beraber planlıyoruz. Ritüeli ağabey kardeş sürdürüyoruz. 

Öğleden sonra meşhur tavla seremonisi.  Ballı işte! Üstelik Fenerli. Bu Fenerliler hep böyle!

Eyvah! Konuşur da konuşur artık. Orada kapı alacakmışım da… Pencüse öyle mi oynanırmış? Konuşuyor işte durmadan.

Kitaplarımızı alıp çekiliyoruz bir ara ayrı koltuklara. Biraz şekerlemeden sonra uyandırıyor beni.

Hadi hadi. Başlayalım diyor.  O ‘Haydar Haydar ‘dinletiyor Can Gox’tan, ben Livaneli’den ‘Sevdalım Hayat’… O karidesleri tavada hoplatıyor, ben patlıcanları közlüyorum. O sarımsakları soyuyor, ben toz kırmızı biber arıyorum.

İşte! Denize ve zeytin ağacımıza bakan sofra hazır. Yok! Öyle masaya özensizce bırakılan iki tabak olur mu hiç? Göz zevkimize hitap etmeli. Özenle yerleştirilmiş peçeteler, simetrik koyulmuş mezeler, iki rakı bardağı, biraz kavun.  

Söyleniyor bana. “Açma şu televizyonu. Kapat da biraz olsun kopalım ülkenin gündeminden.” 

“Tamam,” diyorum

Buzlu rakılarımızı tokuşturuyoruz. 

“Kardeşliğe!”

Gece uykumuz gelince içerden sesleniyor.

“Sabah yola çıkmadan ilk iş ne yapacağımızı biliyorsun!”

                                    

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Atiye Gözde Sıdar
Atiye Gözde Sıdar
1974 Ankara doğumlu. Ankara ve İzmir’de ikamet ediyor. Lisansını Hacettepe İngiliz Dilbiliminde, yüksek lisanslarını Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde ve Ufuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. 25 yıllık öğretmenlik hayatında Uluslararası Bakalorya eğitim programında Bilgi Kuramı, Amerikan ve İngiliz edebiyatı dersleri verdi.

POPÜLER YAZILAR