Çarşamba, Mayıs 21, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Evsiz Kızıl

“Hayatımda unutamadığım iki evsiz var. Sanıyorum yaşadıkça sık sık hatırlayacağım ikisini de,” dedi gülümseyerek Selin. 

Karşısında oturan Burçak kahkahayı patlattı, kadehindeki kırmızı şarap az kalsın beyaz kadife koltuğa dökülecek ve döşemeden silinemeyecek kırmızı bir leke olarak kendisini geleceğe taşıyacaktı.

“Ya Selin, nerden çıktı bu Allah aşkına! Senin yüzünden şarabı döküyordum. Kim bu evsizler?”

Alkol eşikleri çok düşük olduğu için, ikinci kadehi yudumlarken, ıvır zıvır her şeye gülmeye başlarlardı. Beraber oldukları bu saatlere, terapi saatlerimiz diyorlardı ve çok keyif alıyorlardı. Yirmi beş yıllık arkadaşlıkları süresince çok sayıda güldüren hikâyeler biriktirmişlerdi, aynı zamanda ağlatan hikâyeler de…

“Birisini sen de hatırlarsın Burçak. Ama sen o zamanlar orada mıydın? Emin olamadım şimdi.  Ya, New York’ta Lexington Avenue’de 42. Caddenin köşesinde Borders Kitapçısı vardı. Yoksa 43’te miydi? Kapandı daha sonra. Her neyse Borders’ın önünde kızıl saçlı bir evsiz oluyordu…”

“Tam hatırlamadım ben. Borders’ı hatırlıyorum da, köşesindeki evsizi hiç hatırlayamadım. Ben oradayken batı tarafına mı tayin olmuştu acaba,” diyerek bir kahkaha daha attı Burçak ve hemen ekledi, “evsizi hatırlamıyorum da Philip’i çok iyi hatırlıyorum. VHS filmleri kiraladığımız çocuğu.”

Selin heyecanla atıldı.

“Unutur muyum onu, çocuk sana aşıktı. Bize devamlı romantik filmler öneriyordu. Bize dememe bakma, hep sana bakarak konuşurdu. Seni görünce eli ayağı birbirine karışırdı.”

“Ne yapıyor acaba?” diye sordu Burçak. “DVD’mi kiralıyordur şimdi? Hoş şu an, DVD’de seyredilmiyor. Her neyse! Ee, sen evsizi anlatsana. Unutmuşum onu.”

“Ya işte bu adam Borders’ın olduğu köşeyi kendisine üs yapmıştı. Battaniyesi, yorganı, büyükçe bir torba içinde eşyaları… Bir de kasetçaları vardı. Kirden sertleşmiş, kıvırcık, dağınık saçları kızıldı. Çok iri bir adamdı. Sanıyorum New York’taki ilk günlerimdi, beni ilk gördüğünde battaniyesinin üstünde yatıyordu, bana göz kırpıp gülümsemişti. Başımı eğip, hızlı hızlı yanından geçmiştim. Sanki başımı ne kadar eğersem o kadar görünmez olacağım. Zaten ilk günlerim! New York denince aklıma ara sokaklarda tecavüz edilen, metroda hızla gelen trenin önüne itilen kadın figürleri geliyordu. Bende ki korkuyu anlatamam sana. Sersem gibi olmuştum.”

“Tahmin edebiliyorum,” dedi Burçak, “geceleri Times Square’den dönerken nasıl huzursuz oluyorduk. Sonra yeniden gördün mü kızılı?”

“Evet, tabii ki. Akşamları ben işten dönerken hep aynı köşede oluyordu. Kasetçalarında mutlaka Bruce Springsteen çalıyordu. Her gün başka bir şarkısı… Elbette yanından geçerken bana göz kırpmaya devam ediyordu. Ben de alıştım zamanla. Gülümsüyordum kızıla. İş çıkışlarımda, onun olduğu köşeye gelirken, hangi Springsteen şarkısı ile beni karşılayacağını merak etmeye başlamıştım.”

Burçak gülümseyerek; “Belki bu kızıl, hafızasını kaybetmiş bir beyaz yakalıydı veya bir Ferrari’sini Satan Bilge’ydi. Belki önceki hayatınızda birbirinizi tanıyordunuz,” dedi.

Selin durgunlaşmıştı.

“Ben çok yalnızdım Burçak. Muhtemelen evsiz kızıldan bile daha yalnızdım. Biliyorsun o zamanları.”

“Biliyorum.”

İkisi de sustu. Ellerindeki kadehlere baktılar.

“Geceleri rüyanda görmeye devam ediyor musun?” diye sordu Burçak.

“Evet,” dedi Selin. “Ancak rüyamda görebiliyorum zaten. Kızıyorum ona, kızmamam gerektiğini biliyorum ama kızıyorum. İçim acıyor.”

“Senin için çok zor olduğunu biliyorum Selin ama onun gibi birisinin yapabileceği başka bir şey yoktu, başka bir alternatifi düşünemezdi bile. Deprem olduğunda evde televizyon karşısında olayları izleyecek bir insan değildi.”

“Değildi, evet. Deprem olur olmaz Gölcük’e koştu hiç düşünmeden. ‘Kaybedecek bir dakikam bile yok, bir kişiyi bile göçük altından kurtarabilirsem kârdır,’ diyerek çıktı evden. Kendisini kurtaramadı ama.”

Ağlayarak konuşmaya devam etti Selin.

“Burçak, o acı hiç değişmedi, o gün ilk duyduğum andaki şiddetiyle duruyor içimde. Tek değişen, benim o yakıcı acıyla devam etmeye alışmış olmam. Göçük içinde arama kurtarma çalışmalarını yaparken, bir artçı depremle göçüğün altında kalması, kurtulamaması! Bunu algılayabilmem, kabul edebilmem bir işkence gibiydi. Bir yıl sonra New York’a gitmemiş olsam, o iş fırsatını değerlendirmemiş olsam, ben devam edemezdim.”

İkisi de kendi içlerine çekildiler. Kadehleri de şişe de boşalmıştı. O anda aralarındaki tek canlı şey, sinsice salona dolan sessizlikti.

Selin’in unutamadığı diğer evsiz kimdi, hikâyesi nasıldı? Ne Burçak’ın sormak aklına geldi ne de Selin’in anlatmak…

Gece öylece bitti.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Ayşe Beker Ülgen
Ayşe Beker Ülgen
Babasının işi nedeniyle Adana’da doğdu, Ankara'da büyüdü ve okudu. İstanbul’da çalıştı ve evlendi. Yirmi yedi yıl, iki bankada Teftiş Kurulu, Kurumsal Bankacılık Pazarlama, İnsan Kaynakları bölümlerinde çalıştı. Bir yıl önce EYT’li oldu, arkasına bile bakmadan emekli oldu. Şu an iştahla yazıyor, okuyor geziyor, daha çok anlamaya ve öğrenmeye çalışıyor.

POPÜLER YAZILAR