Kocası tarafından sokak ortasında bıçaklanarak öldürüldü. Çocuklarının gözü önünde altı kurşunla öldürülen kadın. Her gün basında karşımıza çıkan haberlerden biri. Kadının şiddet görmesi. Fiziksel ve psikolojik şiddet gören kadınların günbegün artması ve toplum olarak her birimizin az ya da çok suçlu olması. Bazılarımızın suç ortağı olması.
Nietzsche’nin Lou Salome’ye olan derin aşkı belli bir süre sonra reddedilmeyle sonlanınca, Nietzsche kadınlara karşı olan bakış açısını “Böyle buyurdu Zerdüşt” kitabında şöyle dillendirir: “Kadınlara mı gidiyorsun? Kırbacı unutma!” Biz kırbacı unutmayıp daha sonra elimize almak kaydıyla bir kenara koyalım.
Biliyorum, biliyorum… Üzerine bol bol yazıldı, çizildi… Fakat ben henüz ara ara açıp izlemekten usanmadım. Yaparım bunu. Aynı filmleri yeniden bir daha izlerim. Repliklerini ezbere bilsem bile sıkılmam, ilk kez izliyormuş gibi gözlerimi pür dikkat ekrana dikerim. Özellikle Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter bağımlıları neden bahsettiğimi çok iyi biliyorlar, eminim.
Tüm toplumlarda, bütün dinlerde, her çağda hedef hep kadındır. Sürdürülebilir kalıcı çözümler bulmak yerine hep geçiştirerek bu hedeflerde oyalanılmıştır. Bir yandan, kadın cephesinde geçmişe karşı kazanılan zaferler de yok değildir.
Haritada bir üzüm salkımını anımsatan Hindistan topraklarından ne imparatorluklar gelmiş geçmiş. Nice mihraceler, padişahlar toprak olmuş. Ama Tac Mahal taşa kesmiş bir şiir gibi, dinmiş bir fırtına gibi hem mazide hem atide, vakur ve mağrur öylece duruyor. “Hazır ol!” komutunda duran askerler gibi her an cenge hazır adeta. “Durmak hazır olmak mı, hazır olan durur mu, yürür mü?” diye düşünürken bu toprakların yetiştirdiği, Hindistan’ın Mehmet Akif’i diyebileceğimiz Muhammed İkbal’in sesi kulağımızda çınlıyor: “Sadece yolcular yürümez yollar da yürür.” Yani diyor ki yolda olan, dursa da yürür…
İnsan ve evrensel yasalardan referans alınarak yaratılan yapay zekâ, insanın, yaşadığı gerçekliği nasıl değiştirebileceği ile ilgili sırları açıkça ortaya koyuyor.
Nietzsche’nin Lou Salome’ye olan derin aşkı belli bir süre sonra reddedilmeyle sonlanınca, Nietzsche kadınlara karşı olan bakış açısını “Böyle buyurdu Zerdüşt” kitabında şöyle dillendirir: “Kadınlara mı gidiyorsun? Kırbacı unutma!” Biz kırbacı unutmayıp daha sonra elimize almak kaydıyla bir kenara koyalım.
Biliyorum, biliyorum… Üzerine bol bol yazıldı, çizildi… Fakat ben henüz ara ara açıp izlemekten usanmadım. Yaparım bunu. Aynı filmleri yeniden bir daha izlerim. Repliklerini ezbere bilsem bile sıkılmam, ilk kez izliyormuş gibi gözlerimi pür dikkat ekrana dikerim. Özellikle Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter bağımlıları neden bahsettiğimi çok iyi biliyorlar, eminim.
Tüm toplumlarda, bütün dinlerde, her çağda hedef hep kadındır. Sürdürülebilir kalıcı çözümler bulmak yerine hep geçiştirerek bu hedeflerde oyalanılmıştır. Bir yandan, kadın cephesinde geçmişe karşı kazanılan zaferler de yok değildir.
Haritada bir üzüm salkımını anımsatan Hindistan topraklarından ne imparatorluklar gelmiş geçmiş. Nice mihraceler, padişahlar toprak olmuş. Ama Tac Mahal taşa kesmiş bir şiir gibi, dinmiş bir fırtına gibi hem mazide hem atide, vakur ve mağrur öylece duruyor. “Hazır ol!” komutunda duran askerler gibi her an cenge hazır adeta. “Durmak hazır olmak mı, hazır olan durur mu, yürür mü?” diye düşünürken bu toprakların yetiştirdiği, Hindistan’ın Mehmet Akif’i diyebileceğimiz Muhammed İkbal’in sesi kulağımızda çınlıyor: “Sadece yolcular yürümez yollar da yürür.” Yani diyor ki yolda olan, dursa da yürür…
Bir Kasım ayında Lüleburgaz’da doğdu. Yedi yıldır İskoçya’da yaşamakta, bir medikal cihaz şirketinde biyomühendis olarak çalışmaktadır. Yazı yazmak ve doğada vakit geçirmek, duygularını ifade etmek için kullandığı en etkili yöntemlerdir.