Tuesday, April 15, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Bir Kadın Olarak Var Mıyım, Yok Muyum?

Bu dünyaya ‘bir kız çocuğu daha’ lazım mı?

Dünyaya ilk adımımı “Bu da kız oldu, ne yapalım?” sorusundaki ‘kız’ olarak attığımda, bunun, hayatım boyunca sürecek bir var olma mücadelesine dönüşeceğini henüz bilmiyordum.

Doğduğum o gün, iki kadınla ilgili kararlar bir erkeğe bırakılmıştı ve bence bu, dünyanın süregelen en büyük ayıbıydı. Annem, sezaryene girmeden önce bir daha hamile kalmamak için spiral taktırmak üzere doktorla anlaşmış ve bir sözleşme imzalamış. 80’li yıllarda ultrason randevusu almak, doğumdan sonraki bir güne denk geldiği için benim cinsiyetimi öğrenemeden doğuma girmişler. Doğum sırasında bir de ne görsünler? Ben bir kız çocuğuyum! Doktor hemen alarm durumuna geçmiş, annemin spiralini takıp dikmeden önce, asistanını doğumhanenin dışında bekleyen babamın yanına yollamış ve asistan, hâlâ inanamadığım o soruyu sormuş: “Bu da kız oldu, ne yapalım?” Bu da. Belli ki ailenin ilk çocuğu da kız, eyvah! Hiç erkek çocukları olmayacak mı? Ne yapacaklar şimdi? Neyse, babam gereken cevabı vermiş, annemin operasyonu yapılmış, ben sağlıkla kucağa alınmışım (bir kız çocuğu olarak çöpe de atılabilirdim) ve hayat başlamış. Bu dünyaya gelmiş ‘bir kız çocuğu daha’ olarak, varlığımın bir erkek doktoru bu denli rahatsız etmesini anlayamadığım gibi hayatım boyunca, yokluğumun istendiği durumları da anlayamadım.

İlkokul, son ders.

Henüz ilkokul sıralarındayken cinsiyetin bir sınır olduğunu hissetmeye başladım. Erkek çocukların sayısal alanlarda daha iyi olduğunu söyleyen ve kızlar daha düzenlidir, diye her gün son dersin bitmesine yakın bize sınıf temizliğini ve düzenini sağlama görevi veren öğretmenler sayesinde bazı sınırları gördüm. Sınıf başkanları hep erkek olurdu; yardımcıları kız. Beden eğitimi dersinde arkadaşlarını yönlendiren erkek öğrencilerken, dersten sonra malzemeleri toplayıp spor odasını düzenleyen yine kızlardı.

Okul bahçesinde oyun oynarken yavaşlıkla suçlanıp kenara itilen, “Yapamazsın!” diye oyuna alınmayan kızlarla; sınıf posterlerini en hızlı, en güzel şekilde hazırladığı söylenen, kompozisyon ve resim ödevlerini çok iyi yaptığı için hep ‘yıldızlı pekiyi’ alan kızlar aynı çocuklardı aslında. ‘Yapamayacağımız’ düşüncesi, önce zihinlerden kalkması gereken bir bariyerdi.

Zaman geçtikçe, cinsiyet temelli bu ayrımcılık daha da görünür hale geldi. Lisede erkek çocuklar hızlı koşar, deli dolu yaşar, derin düşünür, lider olurdu. Kızlar ise sabırlı, durgun, sessiz ve anlayışlı olmalıydı. Ama ben hem kabıma hem de kalıplara sığmak istemedim. Hem hızlı ve sabırlı olmak hem de sözlerimle, yaptıklarımla var olmak istedim. Fakat bu hiç kolay olmayacak; bana, hayatım boyunca üzüntüyle ve kızgınlıkla hatırlayacağım anılar bırakacaktı.

Ben hayata atılamazmışım… Bir odun daha atalım o zaman, güçlensin ateş.

Üniversitede, okulu uzatmama sebep olarak bana bir yıl kaybettiren, “Henüz iş hayatına girmeye hazır değilsin,” diyerek mezuniyetimi engelleyen, kurula itirazımı kabul ettirmeyen o hocamı da unutmadım. O da beni unutmasın. Aynı notlara ve puana sahip erkek öğrencilerin diplomasını verirken, bana iş hayatının kadınlar için ne kadar zor olduğunu, benim bunu kaldırıp kaldıramayacağımı bilmediğini, bu yüzden bir sene daha beni ‘okulda, kendi yakınlarında’ görmek istediğini söylediği gün, içimdeki ‘inadına var olma’ ateşine bir odun daha attığını bilmiyordu, şimdi öğrensin.

O an

Bu saçmalıktan kurtulup iş hayatına başladığımda da durum farklı olmadı. Sürekli yok sayılan projelerimin, fikirlerimle değil bedenimle ilgili olduğunu fark ettim. Boyum biraz daha uzun, saçlarım kısa, bedenim kaslı ve üreme organım farklı olsaydı hayata geçebilecek projelerimin, sırf bir kadın olarak dile getirdiğim için değer görmediğini anladım. Bunu defalarca deneyimledikten sonra bir gün, benim fikrimi erkek bir meslektaşımın yönetime sunmasını rica ettim. Ne mi oldu? Fikir alkışlandı, proje hayata geçirildi. İşte o an, bir kadın olarak beni görmeyen, dinlemeyen ve anlamayan zihniyete inat ben de hayatın her alanında daha çok var olmaya karar verdim.

Her yerdeler

Kadınları görmeyen ve duymayanlar, kadını, yanındaki erkekle tanımlayanlar her yerdeler. Bakkalından eczacısına, hırdavatçısından garsonuna, kadının söylediği şeylerden sonra yanındaki erkekten onay alan, “Öyle mi abi?”, “Yeterli mi beyefendi?”, “Bu iş erkek işi abi, sen yaparsın,” diyenler de aramızdalar. Ne yazık ki. Onlar böyle davrandıkça kadınları daha çok görmek, daha fazla dinlemek, daha iyi anlamak zorunda kalacaklar, bilmiyorlar.

Bu dünyaya ‘daha çok kız çocuğu’ lazım.

Tüm bu deneyimlerimden öğrendim ki kadınların yok sayıldığı bir dünyada, kadın olarak var olmak bir direniştir. Yok sayıldıkça; inadına daha çok var olmamız, hayatta daha çok yer kaplamamız, susturuldukça daha çok konuşmamız gerektiğini gördüm ve anladım ki bu dünyaya daha çok kız çocuğu lazım.

Bu dünyaya; cesaretiyle, aklıyla, kalbiyle “Ben buradayım!” diyen kız çocukları lazım. Gökyüzünün erkeklere ait olmadığını haykıran, kendi yıldızını kendi çizen kız çocukları lazım.

“Sen yapamazsın,” diyenlere “İzle ve gör!” diyen kız çocukları lazım.

“Sen bilmezsin,” diyenlere “Sus ve dinle!” diyen kız çocukları lazım.

“Sen başaramazsın,” diyenlere “Bekle ve utan!” diyen kız çocukları lazım.

Kız çocukları iyi ki var. Kadınlar her yerde var. Ben varım.

Ataerkil kuralların gölgesinde kalmayı reddeden bir kadın olarak varım.

Başarılarımla, azmimle, emeklerimle hakkımı almak için varım.

Sesimi kısmaya çalışanlara, kendimi daha çok dinletmek için varım.

Kız çocuklarını, kadınları yok sayanları duymamak için varım.

Yaşamamı, varoluşumu garipseyenlere inat hayatın tadını çıkarmak için varım; erkek egemen dünyanıza, kadınları susturan anlayışınıza yokum.

Gizem Yeşilyaprak
Gizem Yeşilyaprak
1988, Ankara doğumlu. Ankara Üniversitesinden lisans derecesini aldıktan sonra reklam ve iletişim dünyasına adım attı. 2009’dan bu yana Yaratıcı Yazar olarak çalışıyor. Markalar için özgün anlatılar tasarlarken, kendi hikâyelerinde de insanın hayatla kurduğu ilişkinin izini sürüyor.

POPÜLER YAZILAR