Pazar, Ağustos 17, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

On Sekiz

Göğü delercesine uzanan sitede yaşayanların çoğu sabaha karşı uyuyordu. Beton binaların arasında sadece sokak lambaları aydınlıktı. Saat dört buçukta site görevlisi, çöp konteynerine doğru yürürken yüreğini hoplatan bir “Pat!” sesi duydu. Dönüp baktığında, sitenin orta avlusundaki betona bir kadın bedeni çakıldığını gördü. Yüzü yukarı dönük,ayakları çıplaktı. Kollarında bir sürü altın bilezik vardı. Korkuyla 112’yi aradı. Ölüm sessizliği, çok geçmeden siren seslerine karıştı.

Başkomiser Can, Tuzla’ya sabahın ilk ışıklarında vardı. Soğuk havayla uykudan tamamen sıyrılmıştı. Üzerinde deri montu, elinde sigarasıyla arabanın kapısını açtı. Taylan onu karşıladı.

“Abi günaydın.”

“Günaydın evlat. Ne şahane bir sabah değil mi?”

Taylan şaşkınca etrafına bakındı. Şahane bir şey göremedi.

“Evladım kinaye yapıyorum. Uyanamamışsın hâlâ. Ya git yüzüne su çarp ya da bir an önce kendine gel.”

“Emredersiniz amirim.”

“Anlat, ne olmuş burada?”

“Saat dört buçukcivarı bir kadın aşağı düşmüş. Adı Mehtap Karaman. Otuz altı yaşında. On sekizinci kattan düşmüş. Site sakini değil. Gece bir erkekle beraber gelmişler.”

“İntihar değil ki bizi buraya çağırdılar.”

Taylan başını salladı. “Değil abi. Güvenlik kamerası kayıtlarında, siteye girerken, kolunda, yüzünde belirgin morluklar görülüyor. Kadın zaten darp edilmiş halde. Bir adamla birlikte geliyor.”

“Adam nerede?”

“Adam kaçmış abi.”

“Eşkâl var mı elimizde?”

“Teknik ekip çalışacak abi.”

Mehtap ve yanındaki adam  sabaha karşı, saat dördü sekiz geçe siteye giriş yaptılar.

Adam siyah montlu, gri takım elbiseli, iri yarı biriydi. Mehtap’ınsaçı dağınık, dudağı patlamış ve sol gözünün altı morarmıştı. İçeri girdikten yaklaşık kırk saniye sonra asansöre bindiler On sekizinci katta inip daireye yöneldiler. Saat dört otuz ikide  adam elindeki ceketle yüzünü kapatarak binadan kaçar gibi çıktı..

Can videoyu durdurdu. Bu sırada Olay Yeri İnceleme ekipleri işlerini bitirmişlerdi. Kadının cansız bedenini kaldırmak için savcının gelmesi bekleniyordu ki çok zaman geçmedenSavcı Bora’nın arabası siteye giriş yaptı.

Can, savcıya bildiklerini aktardı. Bu sırada sabırsızlığına yenilen Taylan iç çekti. “Amirim, müsaadeniz olursa ben yeni bilgileri vermek isterim.”

Bir el hareketiyle, “Buyur,” dedi Başkomiser. 

“Mehtap, Ali Karaman isimli biriyle on sekiz yıldır evliymiş. On sekiz yaşında evlenmiş. İki çocukları var. Oğulları Veli on yedi, kızları Melek on beş yaşında. Yaklaşık iki ay önce evi terk etmiş. Boşanma süreci başlatmış. Dava dosyası ulaştı. Şiddete dair darp raporları eklenmiş. Duruşma bir ay sonra görülecekmiş. Evden ayrıldıktan sonra önce bir arkadaşının yanında, sonra kadın sığınma evinde kalmış. Bu siteye ise sadece o gece gelmiş.”

Savcı Bora anlatılanları dikkatle dinlerken elindeki deri eldivenleriyle uğraşıyordu. Dosyayı Can’a verdi. Olay yerini kuşkuyla süzerek arabasına binip gitti.

On sekizinci kattaki dairede kapıyı açan yoktu. Polis zorla içeri girdi. Salonun ortası darmadağındı. Sehpa devrilmiş, duvarda bardak izleri… Perdeler sökülmüş,cam kırılmıştı.

Merkeze geçtikten sonra kadının kocasını araştırmaya başladılar. Ali Karaman aslen Adanalı bir iş adamıydı. Turizm, sanayi ve daha pek çok sektörde ismini duyurmuştu.

Birkaç saat içinde ellerine ulaşan ön inceleme raporunda Mehtap’ın ölüm nedeni, yüksekten düşmeye bağlı iç kanama olarak kayıtlara geçti. Vücudunda çok sayıda eski ve yeni darp izi bulunmuştu. 

Can, raporu kapattı. “Kadın yıllarca bu şiddeti yaşamış.”

Tüm aramalara rağmen Ali Karaman bulunamıyordu. Adam sanki sırra kadem basmıştı. Maktulün ailesi yoktu. Annesi beş sene önce, babası da yıllar önce ölmüşlerdi. Çocuklarına haber verildi. İkisi de henüz reşit değildi. İfadeleri pedagog eşliğinde alındı.

Oğlu ifadesinde, “Babam çabuk öfkelenirdi, zor yatışırdı. Sinirlendiğinde önüne ne gelirse kırar, parçalardı. Anneme hep vururdu, biz artık alışmıştık,” dedi. Veli, kız kardeşi Melek ile teyzesinin yanında kalıyordu. Babasının nerede olduğunu bilmiyordu.

Melek’in de ifadesi alındı. Genç kız ağlamaktan konuşamıyordu. “Annem, annem,” diyor, başka bir şey diyemiyordu. O da abisiyle benzer şeyler söyledi. Çok konuşamasa da söyledikleri örtüşüyordu. Melek de babasının nerede olduğunu bilmiyordu.

Ali Karaman kayıptı. Telefonuna ulaşılamıyordu. Olaydan bir gün önce İstanbul’a geldiği tespit edilmişti. O geceyi Kadıköy’de, beş yıldızlı bir otelde geçirmişti. Ertesi gün akşama kadar odasından çıkmamış, sekizde otelden ayrılmıştı. Otelin önünden bir taksiye binmişti. Kamera kayıtlarında taksi plakası okunamıyordu. Sonra bir daha otele geri dönmemişti. Otel kameralarına yansıyan görüntü ile on sekizinci kattaki eşkâl birbirini tutuyor gibiydi. Aynı boy pos, aynı palto.

Bu sırada dairenin sahibine ulaşıldı. Dairesini günlük kiraya veriyordu. En son kiralayan kişi Melahat Aşlar’dı. Aşlar, Mehtap’ın yıllar önce ölen annesiydi. Biri kadının ölmüş annesinin adını kullanarak daire kiralamış, kadını da orada camdan aşağı atmıştı. Bu olayın Mehtapla mı ilgisi vardı yoksa geçmişten gelen bir intikam cinayeti miydi?

Can sessizdi. Dalgın gözlerle aracın sağ koltuğunda oturuyordu. Tuzla’daki site sakinleriyle konuşacaklardı. Alt dairede oturan çift, o gece bağırış sesleri duyduklarını söylediler. Yan dairede oturan yaşlı kadın ilaç kullanıyordu. Uyuduğunu söyledi,bir şey duymamıştı. Üst komşu ise o gece evde yoktu. Kar tatiline gitmişlerdi çocuklarıyla beraber. 

Maktul ve yanındaki adamın kiralık araçla siteye geldiği belirlendi. Plakadankiralama firmasına ulaşıldı. Hamza Kolcu isminde biri üzerine kiralandığı belirlenen aracın teslim tarihi belirsizdi. Soruşturma ekipleri navigasyon sistemiyle izlendiğini fark ettikleri otomobilin en son Dudullu’da sinyal verdiğini ve hareketsiz olduğunu görünce yola koyuldular. Sistemin gösterdiği konuma ulaştıklarında aracın terk edilmiş olduğunu gördüler. Kapı kilitlenmeden kapatılmış, anahtar içinde bırakılmıştı. İçinde ne telefon ne kimlik vardı. Parmak izi, delil olabilecek herhangi bir şey… Hiçbir şey yoktu.  Artık dosyalarında Ali Karaman’dan sonra Hamza Kolcu’da arananlar listesindeydi.  Hakkında öğrenebildikleri; sporcu olduğu, vücut geliştirme şampiyonalarına katıldığı, Şişli’de yaşadığı ve evli, bir çocuk babası olduğuydu.

Mehtap ile bir bağlantıları olup olmadığı araştırılıyordu. Şişli’deki ikametinde kimse bulunamamıştı, Kartal’daki ailesinin evine gidildi. Oradaydı, karısı ve oğluyla birliktebaba evinde ziyaretteydiler.

Merkeze getirildiğinde, Can adamı önce şöyle baştan aşağı inceledi. Binaya giren kişinin görüntüsüne Hamza da benziyordu. Taylan, korkudan rengi atmış adama neden orada olduğunu izah etti.

“Mehtap Karaman’ı tanıyor musun?”

“Tanıyorum. Benim hanımın arkadaşı.”

Can da Taylan da bu cevabı beklemiyorlardı. Hamza kendiliğinden anlatmaya devam etti.

“Benim hanım Asya, zamanında babasından çok şiddet görmüş. Benimle evlendikten sonra kendisini şiddet gören kadınlara yardıma adadı. Mehtap’la başka bir ortak arkadaş vasıtasıyla tanışmışlar. Mehtap, arkadaşının evinde kocası bulur diye kalmak istemiyordu. Benim eşim yardımcı oldu, bağlantılarını kullandı da kadın sığınma evinde bir yer ayarlandı.”

“Karınız da bu söylediklerinizi teyit eder mi?”

“Tabii ki eder.”

Asya Topcu da merkeze getirildi. Kocasının söylediklerini onayladı.

“Mehtap kocasından feci şiddet görüyormuş. Adana’dan kaçıp Ortaköy’de bir arkadaşına sığınmıştı ama kocası arkadaşını tanıyordu ve onu bulması yüksek olasılıktı. Kadın sığınma evinde yer ayarladık ona. Biz bile bilmiyorduk adresini. Bu süreçte dost olmuştuk. Sık sık telefonla konuşurduk.”

Can yeniden Hamza’nın yanına girdi. “Senin adına kiralanmış bir araç var ortada. Bunu nasıl açıklayacaksın?”

“Ben o aracı Mehtap için kiralamıştım. Herhangi bir yerde kimliğini vermeye korkuyordu. Asya’ya, çok bunaldığını, biraz uzaklaşmak istediğini söylemiş. Eşi, telefon numarasını bulmuş. Her gün farklı hattan arayıp tehdit ediyormuş. Ben de araç kiralarken ona yardım etmiştim. Benim kimlik bilgilerim, kredi kartımla kiraladık aracı, sonra ben gidip teslim aldım. Ümraniye’de buluştuk. Şile’ye gideceğini söyleyerek aracı benden aldı.

“Arabayı Dudullu’da terk edilmiş halde bulduk.”

“Benim bilgim yok komiserim.”

“Koca dayağından kaçmış, eşinin yardımıyla sığınma evine yerleşen bir kadın için ne çok masraf etmişsin. Araç kiralama falan…”

“Parası vardı Mehtap’ın. Kolları bilezik doluydu. Evden kaçarken de yıllardır biriktirdiği dövizi almış yanına. Maddi sıkıntısı yoktu. Bana arabanın bedelini nakit ödedi.”

“Aracı neden belirsiz süreli kiraladın?”

“Mehtap öyle istemişti. Şile’den sonra biraz daha dolaşmak istiyordu. Hayatında hiç tek başına bir yere gitmemişti. Çok heyecanlıydı. Ona iyi geleceğini söylüyordu.”

Can ve Taylan sorgularına biraz ara verdiler. Nefes almak için bahçeye çıktılar. Soğuk havaya aldırmadan birer sigara yaktılar.

“Maktul boşanmak istiyor ama kocası kabul etmiyordu demek.”

Başkomiser, gözlerini yardımcısına çevirdi. “Hep öyle olmaz mı? Karılarını kendilerine ait bir mal zanneden erkekler, kadından böyle bir çıkış beklemezler. Bu tepkiyle karşılaştıklarında da cezasını verebilirler.”

“Bu adamı bulmamız şart amirim.”

Hamza ve Asya serbest bırakıldı. Bütün işaretler kocasını gösteriyordu. Hamza’nın Mehtap’a arabayı teslim ettiği an Ümraniye’deki bir simitçinin güvenlik kamerasına takılmıştı. Onları tutmaları için sebepleri yoktu. Mehtap olaydan bir gün önce Hamza ile buluşup aracı almıştı.

Ertesi gün Ali Karaman bulundu. Şile sahilinde ölü olarak. Ona da otopsi yapıldı. Olaydan saatler önce gece on bir civarında öldüğü anlaşıldı. Bu siteye giren kişinin Ali olmadığını kanıtlıyordu. Ali, Mehtap’ın camdan atıldığı saatlerde çoktan ölmüştü.

“Başa mı döndük abi?”

“Hayır Taylan. En başa dönmemize gerek yok. O gün Mehtap arabayı Hamza’dan aldıktan sonra bence söylediği gibi Şile’ye gitti. Ancak belki de takip ediliyordu ve peşindeki gölge onu Şile’de buldu.”

“Kocası mı abi?”

“Evet kocası. Bir yüzleşme yaşandı. Belki bir pansiyona gitmişti Melek. Bunu araştırmalıyız ama iz, kayıt bırakmak istemediği için belki de günübirlik gidip dönecekti.”

“Olabilir…”

“Ama dönemedi. Ya bir şekilde orada kocasını denizde boğdu ki bu düşük bir ihtimal, o cüssedeki Ali’yi denizde boğmak bir kadın için kolay olmaz ya da hesaplaşma anında yanlarında biri daha vardı.”

“Kim?”

“Mehtap’ın Şile’de olduğunu bilen kim vardı?”

“Hamza ve Asya bildiğim kadarıyla.”

“Savcıdan hemen izin alalım Taylan. Hamza ve Asya’nın evi aranacak. Ayrıca tekrar sorgulamamız gerekiyor. Savcı da sorgulayabilir.”

Taylan, vakit kaybetmeden savcı Bora ile görüştü. Normalde ikinci ifadeyi onun alması gerekirdi ama Bora sorguya girmeyi pek sevmezdi. Suç işleme ihtimali olan insanlarla karşılaşmak sanki onu kirletiyor gibi gelirdi. 

Arama izniyle, Hamza ve Asya’nın kapısına dayandılar. Evde her yer didik didik arandı. Özellikle giysilerine ve ayakkabılarına bakıldı. Hamza’nın su geçirmez cinsten kalın lastik tabanlı botlarının altında kum kalıntıları bulundu. Ayrıca pantolonlarından birinde yapılan incelemede tuz kalıntılarına rastlandı.

“Hatalarım oldu evet ama ailesini terk eden kadından ne hayır gelir? Namuslu takılıyordu ama onun da aklı bendeydi. Her zaman çok sıcaktı. O gün arabayı benden alırken sanki davetkârdı. Ben de peşinden gittim. Arabamı önceden getirip yol üstüne park etmiştim. Arkasından izledim. Şile’ye gitti. Arabayı sahile çekti. Onu uzaktan izledim. Akşam oldu, hava karardı ve o zaman farlar ilişti gözüme, fark ettim. Onu izleyen tek ben değildim. Mehtap ondan bahsetmişti. “Ayı gibi bir adam,” demişti. Kocası olduğunu anladım. Hemen aracımdan indim, Mehtap’ın yanına gidip haber verecektim. Kocası benden önce davrandı. Onu dövmeye başladı. Bir andayüzü gözü kan içinde kalmıştı. O anda deli kuvveti geldi bana. Adamı denize fırlattım. Kafasını suya bastırdım. Öldü. Cesedi kumsala çektim. Mehtap kan revan içindeydi, şoktaydı. Onu aldım. Kiralık araçla oradan uzaklaştık.”

“Ya maktulün annesi adına kiralanmış daire?”

“Kocası kiralamış orayı. Bağrışırlarken duydum, ‘Bir daire kiraladım. Bu gece orada kalacağız. Yarın da Adana’ya dönüyoruz. Cezanı orada vereceğim. Çocuklarının gözü önünde,’ diye tehdit ediyordu. Öldürdükten sonra cebinde buldum anahtarı. Adres de montunun iç cebindeydi. Biraz ıslanmıştı ama okunuyordu. O adrese gittik. Mehtap’ın annesi adına kiralandığını bilmiyorum.”

“Dairede ne oldu?”

“Tir tir titriyordu. Eve girince ayakkabılarını, çoraplarını çıkardı. Sarıldım ona. Sevgiye ihtiyacı vardı. Kocası hiç sevmemişti onu. Sarılmam okşamaya döndü. Mehtap birden itti beni. ‘Ne yaptığını sanıyorsun?’ dedi. Çok şaşırdım. Naz yaptığını düşündüm. Üzerindekiler ıslaktı. Onları çıkarmaya çalıştım. Aramızda boğuşma oldu. Benden kaçıyordu. En son cam kenarında sıkıştırdım. Montunu çıkardım. Ellerim göğüslerinde, bacaklarında geziyordu. O da zevk alıyordu, eminim. Bir aralık pantolonumun düğmelerini çözerken ne oldu anlamadım, kaçtı elimden. Diğer camın önüne koştu. Ayakları çıplaktı. Halı kaydı, o da kaydı, camdan aşağı düşerken gördüm en son. Bir daha aşağıya bakamadım.”

“Kendi arabanı ne zaman aldın Şile’den?”

“Ertesi gün. Oradan da anneme gittim. Asya zaten bizim oğlanla annemlerde kalmıştı gece.”

“Karın olayın ne kadarını biliyor?”

“O hiçbir şey bilmiyor komiserim. Aracı Mehtap’a verdim oradan da işe güce koştum sanıyor.”

Can dosyayı kapattı. Sandalyesinde geriye yaslandı. Bir dava daha çözüme ulaşmış, bir kadın daha bir erkekten kaçarken hayatını kaybetmişti. Kadınlar neden o erkeği istemediğini anlatamıyordu? Erkekler neden kadının nazlandığını, aslında zevk aldığını düşünüyordu? Boşanmak neden işlenmemesi gereken bir günah gibi geliyordu bazılarına. Kadına neden ‘Ya benimsin ya toprağın’ kaderi yazılıyordu?

Mehtap’ın cenazesine sadece kardeşi ve çocukları katıldı. Veli ağlamadı. Melek sanki abisinin yerine de ağlıyordu. Kardeşi Yıldız, tabut başında sadece bir cümle fısıldadı. “Sen direndin, kaçtın abla. Ama erkeklerin zulmünden kurtulamadın.”

Damla Adam
Damla Adam
Başta İTÜ olmak üzere çeşitli üniversitelerde lisans ve yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. Halen Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenci. Turizm, sağlık, pazarlama sektörlerinde çalıştı. Kolektif kitaplarda ve dergilerde yazıları yayımlandı. “Oyuncak Tabanca” isimli öyküsüyle Zehirli Kalem Öykü Yarışmasında üçüncü oldu. Yazarlık ve editörlük yapmaktadır.

POPÜLER YAZILAR