Cumartesi, Nisan 19, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

İnkâr

Aslı, bir yıl önce okuduğu romanın ilk sayfasına, “Hayat, kendisine yüklediğimiz anlamdan ibarettir,” diye not düşmüştü. Şu an yaşadığı da bunun kanıtıydı sanki.

Bir temmuz gününün ikindi vakti uyandığı yatağında, cam gibi pırıl pırıl, iri ela gözleri etrafı dolaştı. Ok gibi üşüşen düşüncelerinin arasından, bir haftadır iş seyahatinde olan şirket müdürü kocasının, Hollanda’dan saat yedi sularında döneceğini, evde olacağını hatırladı. Pirinç oymalı yatağından fırlayarak kapıya koşup seslendi; 

“Huriye Hanııım neredesin, hazırlıklar ne alemde?’’

 Aralanan kapıdan mutfaktan gelen kaşık, tencere seslerini duyunca sakinleşti. Harıl harıl çalışıyor kadıncağız, kim bilir neler döktürecek yine? Ben de kalkıp hazırlanayım, Ömer’in gelmesine de üç dört saat kalmış şunun şurasında. Ömer geldiğinde yemeğin sonuna doğru patlatmalıyım müjdeyi, “Hayatım hamileyim!” Videoya mı çekseydi acaba o ânı? Neyse boş ver, diye geçiştirdi, akışa odaklanıp hiçbir ayrıntıyı kaçırmamakta karar kıldı. Ömer’in vereceği tepkinin merakıyla ayaklarını sürüyüp şifonyerin önünde durdu, gümüş çerçeveli evlilik fotoğrafına gözlerini kısarak baktı. Evlendikleri günün üzerinden geçen on yıl aradan sonra tedaviyle gelen hamileliğini düşündü. “Nihayet bebeğimiz geliyor aşkım.” Parmaklarını öpüp kocasının yüzünde gezdirdi, “Akşam seni büyük bir sürpriz bekliyor.” 

Odasından çıkıp mutfağın kapısına geldiğinde Huriye Hanım’a;

“Oooo, mezeler de hazır nerdeyse, ellerine sağlık, harika görünüyorlar, bol limonlu brokoli salatasını da unutmayalım, kalamarları da o geldikten sonra atarsın tavaya,” dedi.

Huriye Hanım’ın gözlerini fal taşı gibi açıp yüzüne kilitlenen bakışlarını görmezden gelerek, “Balığı da iki saate koyarsın fırına,” diyerek uzaklaştı yanından.

Annesi Sevgi Hanım’ın yanında yıllarını eskiten, Aslı’ya da altı yaşından itibaren bakan Huriye Hanım kendini aileden biri gibi hissederdi. “Ah benim canım kızım,” dedi, arkasından; salondaki masanın hazırlıklarına girişti. Biliyordu ki Aslı her şeyi dört dörtlük isterdi; titiz ve son derece tertip düzen meraklısıydı. Çatal, kaşık, bıçaklar simetrik halde, mezeler birbirinden aynı uzaklıkta, peçeteler katlanmış gül şeklinde, kadehler su lekesinden arınmış ışıl ışıl; görsel açıdan her şey mükemmel olmalıydı. Huriye Hanım çocukluğundan itibaren çekinirdi Aslı’nın odasına girmekten, “Ya aldığım şeyi yerine koymadan çıkarsam?”

Banyodan çıktıktan sonra, dolabından beyaz ipek elbisesini çıkarıp yatağın üzerine koydu Aslı. Karnını sıvazladı, “Birkaç ay sonra, belki de içine giremeyeceğim.” Tuvalet masasının önünde oturup uzun siyah saçlarını kurutarak dağınık bir topuz şekli verdi. Ömer’in çok sevdiğini bildiği boynunu açıkta bıraktı, parfümünü sıktı. “Yapacağım hafif bir makyajla da hazırım.” Masada duran telefonun bildirim sesiyle, aklına iş yerini arayıp ertesi gün için izin almak geldi. Malum, gece uzun ve sabahında da kocasının kollarında keyif yapmak isteyecekti. Hem gitmesine de gerek yoktu zaten, yazdığı makaleyi bitirip göndermişti gazeteye iki gün önce. 

Kapının çalınmasıyla yüreği titredi birden. Duvardaki antika saate baktı, Ömer erken gelmiş olabilir miydi? Açılan kapıdan annesinin sesini duyunca geçti telaşı, üstünü giymeye koyuldu.

Omuzları çökmüş, yüzü solgun, her zamanki şık, makyajlı halinden eser kalmayan Sevgi Hanım içeri girdiğinde, Aslı’nın odasında hazırlanmakta olduğunu öğrendi, Huriye’yi çekti mutfağa hemen. Çantasından çıkardığı küçük eczane poşetini verdi.

“Sen aradığında dışardaydım, doktorunu aradım alelacele. Söylediği ilaçları aldım, koşup geldim. Sen al bu kutuyu sakla, bir şekilde de içirmeye çalışalım artık.” 

“İyi de nasıl başaracağız bunu?”

“Elbet bir yolunu bulacağız Huriye. Uçak kazasından beri bugün dördüncü gün. Ömer’i bu şekilde beklemesi de ikinci kez geliyor başımıza. Geçen seferki gibi kriz halindeyken hastaneye götürmek istemiyorum onu. Kendisiyle yüzleşmesi için de henüz erken. Doktoru bu durumun bir, iki haftada kendiliğinden geçebileceğini söylemesi de içimi rahatlatmadı. O zamana kadar nasıl bekleyeceğimi bilemiyorum.”

“Aslında sabah iyi sayılırdı. Geldi yanıma ağladı, sızladı, normal bir şekilde; ‘Ömer hep benim yanımda olacak, sadece ben onu göremiyorum artık, ama hissediyorum, çocuğumuz için güçlü olmalıyım, kendime de iyi bakmalıyım,’ gibisinden hep olumlu konuştu. Ölümü kabullenmiş bir hali vardı. Bir, iki saat sonrasında ağzı kulaklarında, sevinçle; ‘Ömer geliyormuş, şimdi görüştüm,’ dedi, ‘akşama balık, kalamar ve roka salatası yapalım, Ömer çok sever,’ diyerek odasına çekildi. Ben de şaşırıp kaldım, seni aradım hemen.” 

“İyi yaptın Huriye, iyi yaptın, hadi şimdi sen işine bak, ben de gidip bakayım ne yaptığına. İlacı da unutma hemen vermemiz lazım. Ömer’in gelmeyeceğini anlamasın yine.’’

Sevgi Hanım’ın arkasından gözleri buğulanan Huriye, “İyileşecek değil mi Sevgi Hanım, bu hep böyle devam etmeyecek?” 

“İyileşecek tabii, o nasıl söz Huriye, biraz zaman gerekli o kadar, birkaç gün içinde hem kontrole de gideceğiz zaten, doktoru da endişe edilecek bir durumun olmadığını söyledi. Hadi sen düşünme böyle şeyleri.” O an ikisinin de gözü masanın üstündeki narlara takıldı, birbirine bakarak, dilsiz dudaksız anlaştılar aralarında.

Sevgi Hanım, Aslı’nın oda kapısını tıklattığında, Aslı, beyaz mini elbisesiyle ellerini açmış boynuna sarılmak için hazır bekliyordu annesini. 

“Anne duydun mu? Ömer sürpriz yapmış, erken geliyor. Saat yedi gibi burada olacak.’’ Kızının sevinci karşısında içi ezilen kadın bozuntuya vermeden; 

“Evet, gün içinde Huriye’yle konuştuk, çok sevindim canım, hazırsan hadi biraz balkonda oturalım, çok sıcak burası.’’ 

Sevgi Hanım, kızını önce mutfağa götürdü, sıkıldığını tahmin ettiği nar suyunu aldı, arkasından da balkona çıkarıp, ilacını içirmeyi başardı. Beş, on dakika sonra ilaçtan başı ağırlaşan Aslı’nın koluna girip odasının yolunu tuttu.

Huriye Hanım’a dönüp seslendi;

“Huriye, masayı kaldırabilirsin artık.” 

POPÜLER YAZILAR