Tuesday, April 8, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Şiddete Seyirci Kalmak

Kocası tarafından sokak ortasında bıçaklanarak öldürüldü. Çocuklarının gözü önünde altı kurşunla öldürülen kadın. Her gün basında karşımıza çıkan haberlerden biri. Kadının şiddet görmesi. Fiziksel ve psikolojik şiddet gören kadınların günbegün artması ve toplum olarak her birimizin az ya da çok suçlu olması. Bazılarımızın suç ortağı olması.

Görsel medyada kadını değersiz gösteren programlar artmakta. Kadına şiddet kötü ama şiddet gören kadına seyirci kalmak, kadının aşağılanmasını kötü lanse edip aşağılayanın yanında durmak. Medyanın reyting uğruna yaptığı yanlışlara toplum olarak göz yummak bu şiddete ortak olmaktır.

Çocuk dünyaya geldiğinde cinsiyet ayrımı yapan toplumlar onun kaderini adeta şekillendirir. Kız çocukları, bu ayrımcılıktan nasibini almıştır. Daha doğdukları anda, “kız çocuğu” kimliği onlara yüklenir. Hayatlarının birçok alanında önlerine görünmez engeller çıkar. Özellikle eğitimlerinde meslek seçimlerinde çıkan bu engeller toplumun kadına biçtiği geleneksel rollerden kaynaklanır. “Kadının yeri evidir,” anlayışı kız çocuklarının eğitim haklarının ellerinden alınmasına neden olmuştur. “Yuvayı dişi kuş yapar” söylemi, kadını yalnızca aile içindeki görevleri ile tanımlayarak onun bireysel potansiyelini görmezden gelir. Oysa kadın, yalnızca bir ailenin değil, toplumun her alanında aktif bir birey olmalıdır. Kadınların sosyal hayatta ve iş dünyasında eşit bir şekilde yer alabilmesi toplumun gelişmesi için önemlidir. Eğitim bu eşitliğin temel taşıdır. Bir kız çocuğuna verilen eğitim, sadece onun değil ondan sonraki neslin de kaderini değiştirecektir.

Evlenen kızlara baba evinden çıkarken verilen nasihatler kanundur. “Evine, eşine sadık bir hanım olacaksın, kocan senin atandır, söz dinleyeceksin. Karşılık vermeyeceksin. Kocaya itiraz edilmez. Baba evine dönmek yok, geleceksen tıpkı üzerindeki beyazlar gibi gelirsin ama bu senin kefenin olur.” Bu söylemlerle, psikolojik şiddetin temelleri atılmıştır zaten. Fiziksel şiddet ne kadar ağırsa, psikolojik şiddet bir o kadar ağır gelir. Kadının değersiz olması burada başlamıştır. Derin izler bırakmıştır, güvendiği bir yer yoktur artık. El mahkûmdur, kocasına hizmet etmek ve gördüğü fiziksel şiddet karşısında boyun eğmek zorundadır.

Yıllar önce şahit olduğum bir olayda çaresiz kalmıştım. Görmüş olduğu şiddet karşısında bir tanıdığıma hiçbir şekilde yardım edememiştim. Küçük yaşta annesinin baskısıyla hiç görmediği bir akrabasıyla evlendirildi. On sekiz yaşlarında deli dolu ergenliğin başında bir genç kız. Evlenecek diye ayakları yerden kesilmişti, hiçbir anlam verememiştim onun bu haline. Büyük şehirde kendine ait bir evi olacak, anne baba baskısı olmayacak, hayatını yaşayacak sanıyordu. Evleneceği kişiyle hiçbir ortak noktası yoktu; tek ortak nokta annesinin akrabası olmasıydı. Aile onun ergen tavrıyla, deli dolu halleriyle başa çıkamadıklarından evliliğin onun için en doğru karar olduğu kanısına varmıştı. Yani olay bir nevi başından savmaktı ya da bir boğaz eksilmesiydi. Uzun yıllar evli kaldılar ama hayat toz pembe olmadı onun için. Her gece eve sarhoş gelen bir koca, sürekli şiddet gören bir kadın vardı artık. Henüz kendi çocukluğunu yaşamadan dört çocuk sahibi olmuştu peş peşe. Annesine birkaç defa durumundan bahsetse de duymazdan gelen bir anne vardı. “Kocan o senin, biz nelere katlandık zamanında,” deyip hep susturdular. Aile gördüğü onca şiddete karşı arkasında durmadı. Kendi sessizliğine, çevresindeki insanların duyarsızlığına hapsolmuştu.

Boşanmanın bir suç olduğunu kabul eden bir kesim var hâlâ. Boşanmak isteyen kadınların fiziksel şiddet görmesine rağmen, buna göz yumanlar arabuluculuk yapıyor. “Çocukların için katlanacaksın,” baskısı kadının en zayıf noktası değil midir? Suyun taşı delme gücü sürekliliğindendir, kadının çocukları için göstermiş olduğu fedakârlık ve onlar için vermiş olduğu mücadele de böyledir. Onun mücadelesi de bir savaştır. Kendine bu savaş sonunda bir sığınak bulması için elimizden bir şey gelmemesi çok acıdır. Seyirci kalmakla kalmamak arasında bir korku yaşarız. Kadın şiddet görürken elimiz kolumuz bağlı olur, sadece kahramanlığımızı klavye başında sosyal medyada gösteririz. Bu bir iki gün devam eder, “Kadına şiddete hayır!” sloganları atılır, sonrasında hiçbir şey olmamış gibi herkes normal hayatına döner. Ardından şiddetin bir yenisi daha eklenir, sürekli tekrar eder. Çünkü önüne geçilememiştir. Tepki karşısında tepkisiz kalmışızdır.      

Bugüne kadar sokak ortasında karısı tarafından suratı dağılan bir erkek gördük mü? Bir kadın tarafından gece yarısı evine kadar takip edilen bir erkek oldu mu? Çocuğunun gözü önünde karısı tarafından boğazı kesilen bir babaya şahit olduk mu? Kadın tarafından tecavüze uğrayan bir erkek haberi basında hiç yer aldı mı? Hiçbiri olmadı tabii ki, çünkü erkek güçlüdür her zaman, kadın acizdir toplum karşısında. Kadın yapamaz, onun gücü erkeğe yetmez. Kadın hayatla olan mücadelesini tek başına da yapabilir, yeter ki toplumun kafasına yer edinmiş bazı şeyleri yıksın. Bunları aşmak için; kadına yapılan her türlü fiziksel ve psikolojik şiddetin önüne geçip, okumak isteyip okuyamayan birçok kız çocuklarına ulaşmak için, güçlü ve ayakları sağlam yere basan kadınlara görev düşüyor.                       

Meral Dokur
Meral Dokur
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler ve Medya İletişim bölümlerinden mezun. Yazma tutkusun aldığı eğitimler ve editörlük çalışmalarıyla sürdürüyor. Edebiyat dergilerinde ve kolektif kitaplarda öyküleri yayımlandı. Şu an hazırladığı ilk öykü kitabıyla okurların karşısına çıkmak için gün sayıyor.

POPÜLER YAZILAR