Çarşamba, Nisan 16, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Adile Naşit: Hüzünlü Bir Kahkaha

Hafize Ana, Adile Teyze ve birçok unutulmaz rolle aklımızdan çok kalbimize kazınan Adile Naşit ismini duyduğunuzda, sizde de fonda Melih Kibar’ın 1975 yılında bestelediği, Hababam Sınıfı filminin o unutulmaz melodisi çalmıyor mu?

Adile Naşit, Türk sinemasının ve televizyonunun yalnızca yıldızı değil, aynı zamanda halkın gönlünde taht kurmuş bir sevgi sembolüdür. Bu yazı dizisinde, kendisinin çok bilinmeyen hayatını, anılarını ve efsaneleşen sinema kariyerini okuyacağız. Adile Naşit’in yaşamına, sanatına ve ardında bıraktığı sevgi dolu etkiye saygı duruşunda bulunacağız.

Onun hayat hikâyesi; yetenek, samimiyet ve sonsuz şefkatin birleşiminden oluşan nadir bir yolculuktu. O, yalnızca bir karakterin değil, bir duygunun da temsilcisiydi. Onun gülüşü, kimi zaman bir çocuğun içini ısıtan anne şefkati, kimi zaman zorlu hayatın içinde kaybolmuş bir gence uzanan dost eli oldu. Türk sinemasının ve tiyatrosunun bu unutulmaz ismi, hem ekranlarda hem de gerçek hayatta bir “anne”, bir “teyze”, bir “dost” olmayı başarmış kişilerden biriydi.

Adile Naşit’in hayatına baktığımızda, başarılarının ve ününün ardında derin acılar, büyük bir mücadele ve tükenmeyen sevgi yatar. O, herkesin “Adile Teyze”si olmayı başarmıştır.

Gelin, Adile Naşit’in satırlardan taşan hayatına birlikte göz atalım. 

Bölüm 1- Tiyatrodaki Minik Hayalciler

1930’lu yıllarda İstanbul Şehzadebaşı’nda bulunan Direklerarası, eski Suriçi; İstanbul’un en önemli eğlence merkezlerinden biriydi. Adile Naşit’in babası Naşit Bey, 1889’da Şehzadebaşı’nda dünyaya geldi. Naşit henüz dört yaşındayken annesini kaybetti. Babası, Sultan Abdülhamid’in saray eczacıbaşısı Miralay Hacı Ahmet Bey’di. Beyazıt Rüştiyesi’ndeki eğitiminden sonra ailesinin tıp eğitimi alması yönündeki baskılarına karşı gelerek, 1904 yılında Müzika-i Hümayun’a başladı. Yüreğinde tiyatro sevgisi taşıyordu. Naşit çabucak göze girerek, yeteneklerini geliştirdi. Yıldız Saray Tiyatrosu’nda rol alarak, Sultan Abdülhamid’i bile kalın sesiyle güldürmeyi başardı. O tarihlerde, “Naşit’e gidelim” sözü “Tiyatroya gidelim”le eş anlamlı hâle gelir.

Adile Naşit’in annesi Amelya Hanım, dönemin ünlü Rum kantocusu Küçük Virjin ile kemancı Yorgo’nun kızıydı. Ameliya da büyüdüğünde kantoya meyletti. Yeteneği ve güzelliğiyle “Komik-i Şehir” Naşit’in dikkatini çekti. Gelin görün ki Naşit Bey evliydi. Ameliya’nın ailesi, Naşit’in hem medeni durumu hem de kızlarından yaşça büyük olması sebebiyle başta bu aşka karşı çıkarlar. Ancak aşk ateşi yanmıştı bir defa. 

Naşit, hızla ilk eşi Leman Hanım’dan boşanır. 1926’da Ameliya’yla evlenirler. Ameliya, evlendikten sonra “Emel” adını kullanmaya başlar. Yeni evliler, Direklerarası’ndaki Turan Tiyatrosu’nun üst katında bulunan dairede yaşamaya başlarlar. İlk çocukları Selim 1928’de dünyaya gelir. 1930’da ise Adile aileye katılır. Kayıtlarda Adela ismi de geçer. Adile Naşit ve kendisinden iki yaş büyük abisi Selim, tiyatro ve gösteri dünyasının içinde geçirirler çocukluklarını. Babaları Naşit Bey’in sahneye çıktığı Millet Tiyatrosu’nun kulisleri, salonu ve fuayesi iki kardeşin oyun alanlarıdır; kâh Naşit Bey’in yüzlerce kostümle dolu gardırop odasında kâh soyunma odalarında ya da tavan arasında koşturup dururlar.

Naşit Bey, çocuklarına, ailesine çok düşkün biriydi. İlk eşinden çocuk sahibi olamamış, babalığı ancak kırklı yaşlarda tatmıştı. Her akşam oyundan sonra eve çocuklarına büyük bir hasret duyarak dönerdi. Lalalarla ve dadılarla geçen bu yıllar, Selim ve Adile için masal gibiydi. İki sandalyeyi birbirine bağlayıp hayali uçak yaparlar, Kadıköy semalarında uçtuklarını hayal ederlerdi. Moda’da çay içer, rüzgâr saçlarının arasından akarken İstanbul’u kuş bakışı seyrederlerdi.

Çocuklar okul çağına geldiklerinde, her gece oyun seyretmelerini uygun görmeyen Naşit Bey ve Emel Hanım, Vezneciler’deki Derviş Bey’in evine taşındılar. Adile Naşit, 1937 yılında Hayriye Lisesi’nde ilkokula başladı. Ancak Malta humması ve pek çok başka hastalıkla boğuştuğundan, sık sık devamsızlığı oluyordu. Sonunda devamsızlıktan kaydı silindi.

Takvimler 1939’u gösterdiğinde Naşit Bey’in sağlığı bozuldu. Tansiyon, damar sertliği ve üstüne üstlük kalp yetmezliği şikâyetleri ortaya çıktı. Bir prova esnasında kalp krizi geçirdi. 1940 yılına girerken ailenin yaşadığı ekonomik güçlükler, kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Naşit Bey, eskisine göre daha sessiz, sert mizaçlı biri haline gelmiş, sinirleri bozulmuştu. Evvelinde babalarını hep şen şakrak gören çocuklar, bu yeni hâlden elem duydular. Babalarını o yaşlarına değin sadece bir defa ağlarken görmüşlerdi. O da Atatürk’ün öldüğü gündü. Ailenin yaşadığı dar boğaz nedeniyle Naşit Bey tiyatro kostümlerini, evdeki eşyalarını satmak zorunda kaldı. Evlerinin bir odasına kiracı aldılar. Dadılar, lalalar ortadan yok oldu. 1943’te, Adile henüz on üç, Selim on beş yaşındayken Naşit Bey hayata gözlerini yumdu.

Şehrin en komiği anlamına gelen “Komik-i Şehir” unvanına sahip Naşit Bey’in hayatı romanlara konu oldu. Bunlardan biri Tarık Buğra’nın yazdığı, 1970 yılında ilk baskısı yayımlanan “İbiş’in Rüyası”dır.

Evin reisinin ölümünden sonra zor yıllar başladı. Selim, ailesini geçindirebilmek için Ticaret Lisesi’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı. On beş yaşındayken, Dolapdere’de bir kaporta boya atölyesinde çalışmaya başladı. Anneleri Emel Hanım, lokantalara meze ve yemek hazırlayarak aileye destek olmaya çalışıyordu. Adile ise Kasımpaşa’da bir bayrak atölyesinde işe girdi. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Aile elbirliğiyle hayatta kalma çabasındaydı. Ancak Adile’nin aklı tiyatroda takılı kalmıştı. Daha bebekken yuttuğu sahne tozu, abisi Selim ile evlerinin bahçesine çarşafları birleştirip kurdukları sahneler, babalarının onlar için hazırladığı kostümler bir türlü aklından çıkmıyordu.

Allem etti kallem etti, annesini bir senenin sonunda ikna etti. Abisi Selim’in de yoğun ısrarları sonunda anneleri Emel Hanım, iki çocuğunu alıp Şehir Tiyatroları’na gitti. Necdet Mahfi Ayral ve Muhsin Ertuğrul, babalarının hatırası nedeniyle çocuklara olumlu yaklaştı ancak bir başkası küçük Adile’nin moralini bozacaktı: Dönemin önde gelen yıldızlarından Şevkiye May kuliste Adile’ye, 

“Ben senin ablan sayılırım Adileciğim. Sana bir nasihat. Bu çarpık bacakların ve bücür boyunla tiyatroda asla başarılı olamazsın. Yol yakınken dön,” dedi. 

Henüz on dört yaşındaki Adile’nin hiç unutmadığı ilk kalp kırıklığı o gün vuku buldu. Ne var ki, bu sözleri sarf eden May, kısa zaman sonra Adile Naşit’in “Fuar Yıldızı” oyunundaki muhteşem “Düttürü Leyla” tiplemesini görecek ve gelip ondan özür dileyecekti.

Adile, İstanbul Şehir Tiyatrosu Çocuk Bölümü’ne girdi. Ömrünün sonuna kadar dilinde tılsım gibi tek bir dua oldu. 

“Allah’ım ne olur babamın adına gölge düşürmeyeyim.”

Bölüm 2 Yayın Tarihi: 23 Nisan 2025

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Damla Adam
Damla Adam
Başta İTÜ olmak üzere çeşitli üniversitelerde lisans ve yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. Halen Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenci. Turizm, sağlık, pazarlama sektörlerinde çalıştı. Kolektif kitaplarda ve dergilerde yazıları yayımlandı. “Oyuncak Tabanca” isimli öyküsüyle Zehirli Kalem Öykü Yarışmasında üçüncü oldu. Yazarlık ve editörlük yapmaktadır.

POPÜLER YAZILAR