Kadınları devamlı ötekileştiren bir sistemin içindeyiz. Dahası, bu ötekileştirme durumunu harlayanlardan çoğu da ne yazık ki yine kadınlardır. Genelde şikâyetçi olan kadınlar da hemcinslerine destek vermiyor. Kabul etmesek de ne yazık ki durum bu. Öncelikle hepimiz bu zihniyetle mücadele etmeliyiz ki sonrasında hem kadın hem erkek, beraberce erk sisteme yeni bir bakış kazandırabilelim.
Mesela, anneler erkek çocuğunu neden hep ilahlaştırır? Niye hep özel alaka göstererek elini ayağını öpüp el bebek gül bebek büyütür? Ve bunu yaparken aynı anne kız çocuğunu neden hep hırpalar? Kendi yaşadıklarının öcünü kızından başlayarak hemcinslerinden mi çıkarmaya çalışır?
Şöyle oturup hemcinslerimizin özel günlerde paylaştığı yorumlara bakalım mı? Genelde hep aynı gözlemler…
Tüm yıl dönümlerinde sokakları dolduruyoruz.
Sevgili kız kardeşlerim, sorun sadece erk sistem değil.
Sorun, kadın olarak dünya üzerinde kendimize biçtiğimiz rol.
Kadın hep kendini öte plandan sayıyor. Evimizin içine hızlıca göz atalım mı, ne dersiniz? Hiç uzağa gitmeye gerek bile yok.
Kadın kendisini hiç merkeze almıyor, belki de alamıyor.
Çocuk gelin anne ve babalarının hayattaki çabası nedir?
Sevgilisini hunharca öldüren insanın annesi ve babası nasıl biridir?
Kızını öldüren babanın annesi, eşi, kardeşi nasıl biridir?
Hiç bu katillerin ailelerini araştıran var mı?
Her ölümden sonra akın akın yürüyüş yapıyoruz, üzülüyoruz.
Bir avukat ordusu destek oluyor.
Değişen ne var?
Hiçbir şey…
Değişmediği gibi gün be gün geriliyoruz.
Bu gidişle değişim olması da pek mümkün görünmüyor maalesef.
Ne zaman ki kızımız doğduğunda sıradan bir sevinç yaşarken oğlumuz doğduğunda düğün bayram sevinmeyi bırakırsak, ne zaman sünnet düğünü denen saçmalığı bırakırsak, ne zaman ki gelinimize düşman olmayı, ne zaman ki kaynanamıza düşman olmayı bırakırsak, ne zaman ki aynı düşünceyi paylaştığı halde farklı dernekten diye başkasına sırt çevirmeyi bırakırsak, ne zaman ki içtenlikle yapmamız gerekenleri göstermelik yapmayı bırakırsak, ne zaman ki “A canım, sen bu fotoğraf karesinden çıkar mısın?” demeyi bırakırsak, ne zaman ki…
Bir gün şehirlerarası otobüs terminalinde ilginç bir olay yaşandı. Kırıkkale yönüne giden otobüslerden birinde, ön koltukta bir kadın oturuyor; yan koltuğu boş. Telaş içinde bir genç sağa sola koşuşturuyor. Kırıkkale Üniversitesi’nde öğrenci olan bu gencin sınavına yetişmesi gerekiyormuş. Ne var ki yer bulamıyor hiçbir otobüste. Hareket saatini bekleyen otobüslerden bir diğerine yaklaşıyor genç. Kapısı açık olan otobüsün önünde duran muavine derdini anlatıyor. Muavin, “Yer yok,” derken otobüsün ön koltuğunda tek başına oturan kadın yanındaki koltuğu göstererek ekliyor, “Benim yanımdaki koltuk boş.”
Muavin, “Olmaz, orası bayan yanı,” diyor. Genç, boş koltuğu gösteren kadının gözlerine bakarken kadın da “Gel,” diye işaret ediyor. Genç sevinçle bir adım atıyor. Muavin yine durduruyor genci, “Olmaz bayan yanı,” diyor. Ön koltuktaki kadın, “Bırakın gelsin,” diyor. Genç bir adım daha atıyor. Bu kez olaya kahraman şoför karışıyor.
“Olmaz, bayan yanı.”
“Sınavım var.”
“Bırakın gelsin.”
Cümleleri peşi sıra epey sürüyor.
Ve sonunda genç adam hızla, kadının tavrından cesaret bularak ön koltuktaki yerini alıyor. Şoför, muavin ve sayısız meraklı gözler hapsinde genç ve kadın, Kırıkkale’ye kadar sohbet ediyor.
Ve kadınlar yine ezber bozuyor.
Kadının adalet ve hak mücadelesinde erkekleri dışlamak mı gerekir?
Böyle bir çağda bile hâlâ ehliyet almak isteyen kızına tuhaf gözlerle bakan anneler var. Pek çok anneye göre kız çocukları abileriyle bile yan yana yürümemeli.
En fazla on beşinde evlenip, kocası izin verirse perdeyi aralayıp çevreyi seyretmek neyine yetmiyor ki?
Değil üniversite, ilkokul neyine yetmiyor?
Değil iş kadını olmak, evinin kadını olmak neyine yetmiyor?
Hele hele araba sahibi olup, o arabayı kendisinin kullanması ne gereksiz ve tuhaf bir iş?
İşte öncelikle bu düşüncelerle baş etmemiz gerekiyor.
Ancak o zaman kadın erkek omuz omuza erk sistemle mücadele edebiliriz.
Hani “Erkekler bu mücadelede aman bizden uzak dursunlar,” diyorsunuz ya…
Ben de diyorum ki, “Artık aynayı kendimize tutsak mı bir zahmet?”
Biz ne zaman ki düşmanımızın erkekler değil de erk sistem olduğunu anlarız, işte o zaman yol almaya başlarız.
Bu uğurda verilmiş mücadeleler kökten uca anlam bulur.
Şimdi kürekleri olmayan kayık gibiyiz. Rüzgâr nereye biz oraya…
Kendi hayatımdaki köşe taşlarına bakıyorum da…
Bir çırpıda saydığım insanların hepsi erkek.
Hayatıma değer katanların, yol almamda yardımcı olanların hepsi erkek.
Ve en çok mücadelemi hep kadınlara karşı verdim ben.
Oğlumuza gösterdiğimiz özeni neden kızımıza gösteremiyoruz?
Hastalıkta bile arkamızı dönecek kadar neden birbirimize güvenmiyoruz?
Birbirini hiç tanımayan insanlar kız kardeş olamaz mı?
İnsanlar hayata nasıl tutunabilir?
Meslek sahibi olmadan sadece kocaya dayanarak yaşanılmalı mıdır?
Bireysel özgürlük nedir?
Düşenin elini tutmak zor mudur?
İstemediği evliliği yapan, meslek sahibi olmayan kadını dışlamak mı, koruyup kollamak mı? Anne ve babalar bu konuda neden çok farklı tepkiler gösteriyor?
Hem ezilen, dökülen olup hem birbirimizle anlaşamayıp, destek olmamak, birbirimize omuz vermemek…
Bu işte bir terslik yok mu?
Umarım tez zamanda farkına varırız.
Bir UMUT…
Ve gördüğünüz gibi bu döngüyü sadece KADINLAR kırabilir!
Bu dünyayı sadece ve sadece KADINLAR değiştirebilir…
Ama kadın kadının yurdu olursa değiştirebilir.
Ama KADIN önce kendini değiştirirse bu dönüşümü başlatabilir!
Haydi! Tüm kadınlar ve kız çocukları için eşitliği ilerletme yolundaki ortak taahhüdümüzü hep birlikte yeniden dile getirelim mi o zaman?
Kim bilir, belki de hep birlikte toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan ilk nesil olabiliriz!