Cuma, Temmuz 18, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Normların Ötesine Bir Yolculuk: Birlikte Dönüştüğümüz Hikâyeler

Aramızda kendini eksiksiz tanımlayan, hiçbir kalıbın içine sığdırılmamış bir kadın var mı? Hiç olmadı, olmayacak da belki. Çünkü her sabah aynanın karşısına geçtiğimizde, bizi biz yapanın ne olduğu sorusuyla yüzleşiyoruz: İçimizden gelen bir öz mü; yoksa yüzümüze, bedenimize, cinsiyetimize yapıştırılmış sayısız etiketin toplamı mı? İşte bu ikilem, hayatın her anında bedenimizi, dilimizi ve duruşumuzu biçimlendiren görünmez bir oyunun kurallarını hatırlatıyor bize.

Toplumun bize hazırladığı sahnede rolümüzü oynarken aslında, kendimizden önce o rolü sorgulamak gerekiyor. Kadın olmak denilen şey, giydiğimiz kıyafetten çok daha fazlası; gündelik tekrarlarla inşa edilen bir performans. Alışkanlıklarımız, konuşma tarzımız, yürüyüş biçimimiz ve öz bakım rutinlerimiz; hepsi birer metin gibi kotarılıyor. Ve tıpkı dilin “kirli” damgasını vurduğu kimi sözcüklerde olduğu gibi, bedenimize de temiz-kirli, güçlü-zayıf olarak etiketler iliştiriliyor. Regl döneminin yakın zamana kadar “kirli” diye tanımlandığı sözlükler, bu damgalamaya en somut örnek. Oysa bedenimiz, en doğal döngüsünü yaşarken bile, bize “sus” diyen bir emir komuta zincirinin içinde.

İşte tam da bu noktada, dilin ötesine geçip bedenin kendisini bir direniş alanı olarak görmek gerekiyor. Ne zaman kaşlarımız alınmamış, manikürümüz eksik ya da boyasız saç diplerimiz üzerinden yargılandığımızı hatırlasak; özgün bir kırılma fırsatı doğmakta. Çünkü normu yeniden üretmeyi reddeden her davranış, toplumsal bellekte bir gedik açar. Küçücük bir çizgi hâlinde, “istemiyorum” dediğimiz anda bile bedenimizle yazdığımız not, ortak bilinci besleyen bir kıvılcım hâline gelir.

Değişimin gerçek kaynağı, cebimizdeki makyaj malzemeleri ya da dolabımızdaki markalı etiketler değil; içimizde biriktirdiğimiz sorular ve üstüne koyduklarımızdır. Kim olduğumuzu tanımlayan sadece fiziksel sağlamlık değil; düşünsel kıvraklıktır aynı zamanda. Bizi daha güçlü kıldığına inandığımız kalıpların ironisini kavradığımızda, o kalıpların içine bilinçli olarak dokunma imkânı yakalarız. Burada kritik olan, dışarıdaki normatif baskıyı sadece eleştirmek değil; içerideki öznel deneyimi dönüştürmektir.

Yalnız yürüyemeyiz bu yolda. Sesimizi duyan, aynada öteki ben ile göz göze gelen herkesle bir dayanışma köprüsü kurmalıyız. Kıskançlık duvarlarını yıkıp, enerjimizi asıl hedeflere yönlendirdiğimizde, kolektif bir potansiyelin kapısı aralanır. Birbirimizi dinlemek, hak ettiğimiz saygıyı göstermek ve ortak hayal kurmak; belki de en radikal eylemdir karanlık bir düzende.

Sözün gücünü küçümsemeyelim. Yazıya dökülen her kavrayış, takip eden adıma zemin hazırlar. Dilin sınırları içinde yarattığımız boşluklar, fiiliyatta varlık bulduğunda gerçek bir dönüşüme evrilir. Normlara meydan okuyan seçimlerimiz, basit bir t-shirt ya da jilet izi kadar sıradan olabilir. Ama her sıradan eylem, kolektif hafızada bir iz bırakır.

Bedenimize, dilimize ve düşünce dünyamıza sahip çıktığımızda, performans kırılganlığının ötesine geçeriz. Birlikte inşa edeceğimiz yeni normlar, bize “kendilik” dediğimiz, o ışıltılı muamma için alan açar. Klişelerin yüklediği ezberlerden sıyrılıp, normatif harflerin dışında yeni bir alfabe keşfetmek ancak birlikte mümkün. Ortak bir dil yaratmak… Birbirimizi anladıkça, bu yeni dilde attığımız her adım, bizi kendimiz olma özgürlüğüne yakınlaştıran bir ritme dönüşür.

Yazımın satırlarında, bu cümleler bir davet olarak kalsın: İçimizdeki soruları çoğaltmaya, berrak düşünceleri eyleme taşımaya ve birlikte dönüştüğümüz bir geleceğe doğru beraberce yürümeye…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Sezi Coşkuner
Sezi Coşkuner
ODTÜ İngilizce Öğretmenliği mezunudur. 24 senedir ODTÜ’de öğretmenlik yapmaktadır. Evli, iki çocuk annesidir. Kendini bildiğinden beri okumayı ve yazmayı sevmektedir.

POPÜLER YAZILAR