Cumartesi, Nisan 19, 2025
spot_img

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Güzellik Kaygıları ile Kadınların Kendini Kabul Etme Yolculuğu

Güzellik, insanlık tarihi boyunca kadınların kimliklerini, değerlerini ve toplumsal statülerini şekillendiren bir kavram oldu. Antik dönemlerde tanrıçaların heykellerinden Rönesans tablolarına, sosyal medyanın “filtreli gerçekliğine” kadar değişen standartlar, kadınların bedenleri ve görünümleri üzerinde bir baskı aracına dönüştü. Peki, estetik kaygıların bu denli yoğun yaşandığı bir çağda gerçek güzellik nerede saklı? Modern dünyanın dayattığı “mükemmel” imajın ötesine geçerek kendini olduğu gibi kabul etmenin yolunu ve iç dünyamızdaki hoşnut olma dengesini nasıl bulacağız? Gelin, bunu irdeleyelim.

Güzellik, her çağda farklı bir yüzle tanımlandı. Antik Mısır’da ince belli hatlar ve altın takılar, Orta Çağ Avrupası’nda dolgun bedenler, 1920’lerde feminen ya da maskülen olarak keskin bir ayrımı olmayan androjen siluetler… Toplumun beklentileri, ekonomik koşullar ve kültürel dinamikler, kadın bedenine dair idealleri sürekli yeniden şekillendirdi. Önemli olan, bu standartların geçici olduğunu ve asla “evrensel” olmadığını hatırlamak. Bugün sosyal medyada yüceltilen “kum saati vücut” veya “keskin elmacık kemikleri” de yarın değişebilir.  

Instagram, Tik Tok, Youtube… Her platform, kadınlara “kusursuz” bir görünüm vadeden filtreler, makyaj videoları ve estetik operasyon hikâyeleriyle dolu. Ancak bu dijital dünya, gerçeklik algımızı bozuyor. Araştırmalar, sosyal medya kullanım süresi arttıkça beden memnuniyetsizliğinin de yükseldiğini gösteriyor. Bahsi geçen platformlardaki “daha kusursuz olmalısın” tetiklemesiyle artan estetik operasyonlar sonucunda çevremizdeki kadınlar birbirinin aynısı olmaya başlamadı mı? Dolgun ve parlak dudaklar, ucu kalkık burunlar, sürekli bir şaşkınlık ifadesiyle alınlara yapışmış kaşlar… Bir filtreyle “mükemmel” hâle gelen yüzler aslında tehlikeli bir illüzyon. Peki ya kendimizi bu illüzyonla kıyaslamaktan vazgeçersek?  

Estetik kaygılar, çoğu zaman “kendine iyi bakmak” ile karıştırılıyor. Oysa öz bakım, ruhsal ve fiziksel sağlığı dengelemekle ilgiliyken; estetik kaygı, dış dünyanın onayını aramakla şekilleniyor. Cilt bakım rutinleri, spor, sağlıklı beslenme elbette değerli. Ancak bunlar, bir başkasının beğenisini kazanmak için değil, kendimizi daha iyi ve sağlıklı hissetmek için yapıldığında anlam kazanıyor.  

Son yıllarda yükselen “body positivity” (beden pozitifliği) ve “self-love” (kendini sevme) hareketleri kadınlara ilham veriyor. Ancak bu, beraberinde Body dysmorphic disorder (Beden algı bozukluğu) olarak adlandırılan psikolojik rahatsızlıkları da getiriyor. Her gün maruz kaldığımız “kusursuz” bedenler, “ışıltılı” ciltler, “asla yaşlanmayan” yüzler… Hepsi bize, kendi bedenimizi yetersizmiş gibi hissettirmeye başladı.

Konuya farklı bir pencereden bakmayı denemenin zamanı gelmedi mi?

Çatlak izleri, selülitler, doğal yaşlanma izleri… Tüm bu “kusur” olarak etiketlenen detaylar, aslında bedenimizin hikâyelerini anlatıyor. Ünlü aktivist Jameela Jamil’in dediği gibi: “Kusursuz olmak zorunda değiliz; yaşamak için buradayız.” Kendini olduğun gibi kabul etmek, estetik kaygıların zincirlerini kıran en güçlü eylem.  

Estetik tercihler kişiseldir. Makyaj yapmayı bir sanat gibi gören de var, yüzüne hiç krem sürmeyen de. Estetik operasyon yaptırmak isteyen de var, yaş almanın izlerini onur nişanı gibi taşıyan da. Her biri kendi tercihiyle güzel. Önemli olan, bu tercihlerin özgüvenle ve sağlık sınırları içinde yapılması. Estetik operasyonlar, ancak kişinin kendisi için istediği bir değişimse anlamlı. Unutmamak gerekir ki; bir bedeni “düzeltmek” yerine, onu dinlemek ve ihtiyaçlarını anlamak, gerçek güzelliğin kapısını aralar.  

Güzellik, asla tek tip bir kalıp değil. Bir çiçeğin açması gibi; kendi ritminde, kendi renginde var olmak. Bugün, kendimizi sosyal medyanın veya toplumun dayattığı standartlarla değil, içimizdeki ışıkla değerlendirme zamanı. Çünkü gerçek estetik, özgürlüktür… Kendin olma özgürlüğü.  

Şimdi kalkın ve aynaya bir daha bakın. Bu kez bedeninize bir eleştirmen gözüyle değil, hayatınıza eşlik eden, yaşamınızın hikâyesine ortak olan bir dost olarak bakmayı deneyin. Kendinize şu soruyu sorun: “Şu an kendimi mi görüyorum, yoksa başkalarının benden beklediği kişiyi mi?” Cevabınızın ne olduğu fark etmez, bundan sonra nasıl yol alacağınız önemli olan. O zaman, selülit yapar uzak dur dedikleri mis kokulu kahvenizi yapın ve keyifle yudumlarken, kendi kendinize tekrarlayın. “Ben, olduğum gibi yeterliyim. Sağlıklıyım ve kendimin en güzel versiyonuyum.”

Unutmayın. Kendinizle barış içinde geçecek bir ömür, her şeyden kıymetli.

İlknur Çevik
İlknur Çevik
İstanbul doğumlu. İşletme lisansı ve uluslararası ticaret yüksek lisansı ardından, Türkiye'deki sağlık turizmi sektörünün öncü girişimcilerinden biri olarak profesyonel hayatını sürdürüyor. Mastercamp Yazarlık Akademisi mezunu ve aktif olarak blog yazarlığı yapıyor. Çeşitli kolektif kitaplarda öyküleri yer almaktadır.

POPÜLER YAZILAR