Cuma, Temmuz 18, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Uykusuzlar Kulübü

Asuman, otuz beşyaşında, iki çocuk annesiydi. Eskiden doktordu, gerçi hâlâ doktor ama artık kimse ona öyle demiyordu. Artık onun ünvanı “anne”ydi. En sık vurgulanan gerçek, artık evde olmasıydı.

“Sen zaten evdesin.”

“Sen çalışmıyorsun ne güzel.”

“Senin zamanın daha esnek.”

“Sen daha iyi organize oluyorsun.”

Oysa Asuman, sabah 06.30’da uyanıyordu. Kahvaltı, beslenme çantaları, eksik çoraplar, kayıp tokalar, unutulan ödevler, geç kalınan servisler… Her sabah, küçük çaplı bir kriz yönetimi eğitimi gibiydi. 

Sonra evde bir sessizlik olurdu. Çocuklar okulda, eşi işte. Tam o anda, oturup bir kahve içeyim derken…

Çamaşır makinesi öterdi.

Fırın bip’lerdi.

Ütülenmeyi bekleyen çamaşırlar dağ gibi görünürdü gözüne… 

Yıka, kurut, katla, ütüle, pişir, temizle döngüsü içinde bir bakardı saat 16.00 olmuş. Günün nasıl geçtiğini anlamazdı. 

Eskiden, çalıştığı hastanede otuz altı saatlik nöbetler tutardı. Kan, panik, ölüm, doğum… Şimdi onlar yoktu ama yine de uykusuzdu. Ve ilginç bir şekilde daha yalnızdı.

Bir gün mutfağın ortasında ayakta, elinde kabuklarını soymakta olduğu haşlanmış yumurtayla dururken sessizce ağlamaya başladı. Sonra kendine kızdı, “Ne var şimdi ağlayacak? Bir sen misin yorgun? Herkes böyle yaşıyor, sen beceremiyorsun.” 

Ama sonra düşündü, artık hiçbir şeye yetişemiyordu. Ne kendine ne çocuklara ne de eşine.

Eşi Alper iyi biriydi. En azından çoğu erkeğe göre. Akşamları sofradan kalkarken iki tabak taşır, sonra koltuğa geçerdi. Televizyona dalıp, “Biraz kafamı boşaltayım,” derdi. Asuman’ın da kafası doluydu ama boşaltacak zamanı yoktu. Çocukların ödevi, oyun istekleri hep Asuman’a kalırdı. 

Her zamanki gibi bir akşam, yemekten sonra herkes klasik pozisyonunu almıştı. Alper televizyonun karşısında uzanmış, çocuklar koridorda Asuman’ın eteklerine yapışık. 

Biri “Annee, hadi atçılık oynayalım, sen at ol!”

Diğeri “Annee, proje ödevim var, evde mukavva yokkk!” diye bağırıyordu. Ev sürekli uğuldayan bir arı kovanı gibiydi. Ama işçi arıların dinlenme molası bitmediğinden, kraliçe arı önlüğünü takmış, durmadan çalışıyordu. Bir anda Asuman’ın sesi duyuldu, 

“Alper! Bir zahmet yardım eder misin bana? At mı olayım yoksa mukavva mı ben?” 

Alper televizyondan gözünü ayırmadan, “Asuman çok yorgunum ya, sen bu aralar ne kadar alıngan oldun böyle…”

Karar zamanı dört yıl önceydi. İkinci çocuğu doğduktan sonra nöbetlere dönmek zor olmuştu. Annesi yaşlıydı, bakıcı değişmişti. Ev işleri, çocuk bakımı, uykusuzluk. O sırada Alper, “İstersen biraz ara ver işe,” demişti.“Çocuklar seni özlüyor. Sen evdeyken daha huzurlular. Bir annenin en önemli görevi evde olup çocuklarına sevgi vermektir. Doktorluk hep yapılır ama çocuklarımız bir daha bu yaşlarında olmayacak.”

Ne kadar romantik değil mi? Asuman da o an duygulanmıştı. İstifa etti. “Bir süre evde olurum,” dedi. Ama o süre hiç bitmedi. 

Bir gün, eski hastaneden bir meslektaşı aradı. 

“Asuman? Bizim acilde doktor açığı var. Biliyorum çocuklar var ama… Dönmeyi düşünürsen… Burası hâlâ kaos, tam senin sevdiğin gibi.”

Asuman’ın telefonun ucunda yutkunduğunu bile duydu kadın. 

“En azından bir gün ziyarete gel, çay içeriz.”

Asuman telefonu kapattı. Elindeki bulaşık süngerinden damlayan su, gözlerinden damlayan iki damla yaşla birlikte ayaklarının dibine düştü.

O gece uyuyamadı. Kafasında hep aynı cümleler dönüp durdu. 

“Burası tam senlik.”

“Bu aralar çok alıngan oldun.”

“Sen zaten evdesin.”

Evet evdeydi, ama ne bir odada ne de kendindeydi. Dağıldığı her yerdeydi. 

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra çocukları servise uğurladı. Bulaşıkları masada olduğu gibi bıraktı. Çamaşır sepetine bakmadı. Telefonunu sessize aldı. Bir duş alıp giyindi, çantasını alıp evden çıktı. Yürümeye başladı. Sahili boydan boya yürüdükten sonra oturup güzel bir kahve içti. Denize vuran parlak güneş ışığı gözlerini kamaştırdı. O sabah Asuman ilk kez kendine ait bir saat yaşadı. Kalkıp yürümeye devam etti.

Hastanenin önüne geldiğinde göğsü hafifçe daraldı. O tanıdık kalabalık, dezenfektan kokusu, açılıp kapanan otomatik kapılar, etrafta koşturan hemşire ve doktorlar…

Bir adım daha attı. Sonra bir adım daha. Durdu, derin bir nefes aldı. İçinde bir şey kıpırdadı. Kalabalığın içinde biri onu fark etti, telefonda konuştuğu arkadaşı gülümseyerek yanına geldi. “Hoş geldiniz Doktor Hanım!”

Asuman gülümsedi. “Teşekkür ederim,” dedi.

Acil servisin kapısından içeri girerken Asuman usulca fısıldadı.

“Tamam, hadi başlayalım.”

O an ilk defa, zaman ona aitmiş gibi hissetti. 

Acil serviste, etrafında akıp giden görüntüleri izledi bir süre. Kokusunu, sesini, temposunu ezbere bildiği o ortamda bir süre dolaştı. Arkadaşıyla bir çay içip en doğru kararı verdiğini bilerek eve gitti. Akşam Alper geldiğinde heyecanla doktorluğa dönmek istediğini, çalışmayı çok özlediğini söyledi. 

Alper beklemediği bu çıkış karşısında şaşırarak, “Bu nereden çıktı hayatım? Çalışmana gerek mi var, durumumuz gayet iyi, hem çocuklar ne olacak?” dedi. 

“Çalışmayı çok özledim, çocuklara elimden geldiğince sevgimi ve ilgimi vermeye devam edeceğim ama işimi de seviyorum ve çalışmak istiyorum. Bu şekilde daha mutlu olacağım.”

Alper sessiz kaldı. Mutfak lambasının sarı ışığı, duvara biri düşünceli, diğeri coşkulu iki gölge yansıtıyordu, çaydanlık uzaktan tıslıyordu. Asuman bu kez cevap beklemiyordu, o an yıllardır ilk kez gerçekten ayakta durduğunu hissediyordu. 

Alper başını salladı, yavaşça gülümsedi. “Tamam, madem bu şekilde daha mutlu olacaksın, nasıl istersen.”

Asuman, bir hafta sonra hastanenin kapısından girerken zihninde yankılanan eski cümleleri geride bıraktı. 

“Sen zaten hep evdesin.” 

“Bütün gün evdesin, ne yorgunluğu?”

Açılan otomatik kapıdan içeri adımını attığında, kulaklarına dolan uğultuyla gülümsedi ve kendi kendine fısıldadı: 

“İşte şimdi evimdeyim.”

Rabia Candan
Rabia Candan
Okumayı öğrendiği günden beri en büyük tutkusu kitaplar. Yıllardır perakende sektöründe çalışan bir mühendis olsa da yazarlık hayalinin peşini bırakmaya hiç niyeti yok. Öykülerinde hayata ve insana dair gözlemlerine yer vermeyi seviyor. Yazmanın hem kendisi hem de başkaları için bir keşif ve iyileşme yolculuğu olduğuna inanıyor.

POPÜLER YAZILAR