Tüm toplumlarda, bütün dinlerde, her çağda hedef hep kadındır.
Sürdürülebilir kalıcı çözümler bulmak yerine hep geçiştirerek bu hedeflerde oyalanılmıştır.
Bir yandan, kadın cephesinde geçmişe karşı kazanılan zaferler de yok değildir.
Var olan her şeyin anlamı, damıtılmış düşünce ve davranışlar bütünü olan kolektif bilinç, her şeyin bütün duyguların toplandığı yerin Allah’ın katı olduğunu söyleyen tasavvuf, kadın için “Mutlak güzelliğin bu âlemdeki yansımasıdır,” der.
Diğer yandan Leyla ile Mecnun hikâyesinde kadın, kişiyi ilahi olana ulaştıran vasıta olarak tanımlanmaktadır.
Bunca anlamlı tanımlamaya, içeriğe ve varoluşa rağmen hâlâ komplike ama aynı zamanda ilkel bir varlık olan insan, kadına da gün geçtikçe gerçek değerini vermeye, doğru yolu inançla ama maalesef bir kesimin de direncine rağmen katetmeye çalışmaktadır.
Tüm dünyayı karnında taşıyan kadın en temelde “Ana” olarak hakimdir. Toprak da ana, doğa da ana, hatta Moğollar’da yer de anadır. Bu kavramlar boşuna değildir. Kök salmanın, oradan gelip ona dönmenin, yaratımın, dönüşümün, değişimin, yeniden doğuşun kaynağıdır kadın.
Ana da en saf anlamıyla kadındır. Sadece analığa indirgemek isteyen kesimin çok dışında her kadının, doğurabilen, besleyebilen, dönüştüren olmaktan gelen tanımıdır. Kutsal olan doğurmak değil, doğurabiliyor olmaktır.
Kadını anlamak; bedeninden bağımsız, bedenin içindeki varoluşu hayatın içindeki oluşlarda değerlendirmek, sadece insanı anlamakla, insanın kendini anlamasıyla mümkün olacaktır. Evrimleştikçe ve geliştikçe buna güvenmemiz gerekiyor. İki yüz üç yüz yıl önceki kölelik zamanının vahşiliği ile bugünün insanının vahşiliğini karşılaştırdığımızda aradaki fark gelişmişliğin tabii ki karşı konulmaz ilerleyişidir. Ehlileşen insan, insanlaşarak ilerliyor. Bu gelişim farkı vahşiliğe daha yatkın insanoğlu artık bugün bir kişi öldürüldüğünde tek vücut toplum olarak isyan edebiliyor. Can almanın ve yağmalamanın doğallığı, ehlileştikçe daha da göze batıyor ve cana yapılan vahşete karşı çıkma oranını artırıyor.
Kadınların geçmişte öldürülmeleri, tecavüz edilmeleri, linç edilmeleri, asılıp kesilmeleri, dışlanmaları ilkel zamanlarda daha normalken uygarlık ilerledikçe normallikten çıkıp suç olarak adlandırılmaya başlanmış şükür ki. İstatiksel bakıldığında, toplumda kadınlara verilen değer de giderek fazlalaşıyor. Her ne kadar da adımlar yavaş ve yeterli atılmasa da…
Kadın; toplumda, pazarlarda köle olarak satılırken, satıldığı yerde hizmetli, işçi ya da sahibinin onu kullanması için ne yer gösterilirse orada yaşamak zorunda kalmıştı. Bu, onun isteği olmadığı gibi hayvanla eşdeğer kılınması incitici ve medeniyetten uzak, ilkel bir sorundu.
Kadına verilen değer arttıkça, kadınlar toplumda ürettikçe, değerini, yerini ispatladıkça ve bu değer ona toplum ve devlet tarafından da verildikçe; kadının, çocuğun, canın değeri de artıyor. Bunun kanıtı da; bugün bir kız çocuğuna yapılan bir zararın peşine tüm ülke düşmesi ve o kız çocuğu için birleşerek avaz avaz adalet talebini dile getirmesidir.
Gezegenimize baktığımızda işlevsiz ve gereksiz tek varlık insan aslında. Hayatın içinde aktif, verimli, üretken, farkındalığı gelişmiş kadınlar bugün kendi özüne çaba harcıyor ve harcadığı enerjiyi doğurduğuna da geçiriyor, öğretiyor, bilinçlendiriyor. Bunu başardıkça da insanı da potansiyel olarak yükseltiyor.
Kadının değerine indirilen her darbe kimyasal dengesiyle oynanan bir toplum yaratacak ve beyninin iç dosyalarını düzenleyemeyecektir. Dengede olmak, çaba ile doğru orantılıdır. Çaba içinde olan insan çabada olmayı etrafına da bulaştıracaktır. Hayatın matematiğini çözmek çabada ve dengede olmakla mümkündür. Tüm kalkanlarımızı, gücümüzü kuvvetlendirir.
Kadınlar var olan tüm dünyayı doğurandır. Ezik kadın ezik çocuklar yetiştirecek, kadını köleleştirdikçe, kısıtladıkça özgürlüğü kısıtlanmış nesiller yetişecektir. Kadınına kısır davranıyor, organizmanın, insanın, doğanın, canın annesine, kadınına toplumda yer edindiremiyorsan o toplumun dünyada da yeri yoktur.
Kadının önemini anlamak yerine saçma hurafelerle kadını küçültüp, bununla da yetinmeyip yo etmeye çalışan, insanın dişisine yapılacak olan yatırımın topluma, topluma yapılan yatırımın dünyaya ve gezegene kadar varan faydasını hesaplayamayan gerici zihniyetle dönüşüm olmayacağını bilip, beyinlere yatırım yapılmasının gerekliliği kavranmalıdır.
Önyargıdan sıyrılabilen bireyler ve toplumlar düşüncelerini sağlıklı yapılandırabilirler. Gelişmişlik hassaslaşmaktır. Hassaslaşan insan korteksini de verimli çalıştıracaktır. Birbirimizi, her birimizin kendi yolculuğunda tekâmül ettiğini unutmadan yargılamalıyız.
Anneliğin mantığına ermiş, erkeğin gözündeki güzellik algısından ibaret olmadığı bilincine varan kadının gelişimini, geleceğini hiç kimse engelleyemez.
Varoluş yolunda, aktif olma yolculuğunda, hayattan ne beklediğini bilen, lider, hayata katkısı olan kadınların yoluna artık bu yüzyıldan sonra kimse taş koyamaz. Günümüzün gelişen, değişen, dönüşen kadını; cahillerin tuzaklarına takılmadan, ahlâkıyla, duruşuyla, başarısıyla ilerleyecektir. Kadına sahip çıkan çocuğa sahip çıkıyor demektir. Çocuk gelecekteki toplumdur. Toplumuna sahip çıkan da yaşanılası bir dünya yaratacaktır.
Kadın kadının canıdır. Birlikte el ele güçlenir, aynı acıya aynı yürekle ağlayabiliriz.
Biz aynı ağıdın diliyiz.