Yerin yedi bin kat altında değil zincirlerin, tam karşında!
Bir kadın çoğu zaman evsiz doğar. Önce ailesinin evi olur, orada yaşar; sonra kocasının evinde yaşar. Kendine ait sığınak inşa eder. Bulunduğu yeri de her zaman güzelleştirir, yaşanılabilir hâle getirir. Daha doğar doğmaz sanki ona bu görev verilir. Kulağına ismi yerine ne yapması gerektiği, nasıl bir kadın olması gerektiği okunur. Büyür, gelişir ve serpilir. Kendi vücudunu keşfettiğinde ayıp kavramıyla karşılaşır. Sakınmayı öğrenir. Evdeki görevleri başarıyla yerine getirdiği takdirde artık başka bir eve gitmesi gerektiği söylenir. Ona sorulmaz, istenip istememesi.
“Evde kaldı mı diyelim insanlara, eksik derler.”
Kadının başka bir eve tayini çıkar, yerleşir. Sevdiği birkaç parça eşyası bile istenmez belki, yük gibi görülür.
“Var evde her şey, bir şey getirme.”
Boynu ikinci kez burada bükülür. Yine de umudunu kaybetmez, eve yerleşir. Evi kalbinin sıcaklığıyla sarıp sarmalar, büyütür. Gri tonları bir bir renklendirir. Yaşanılabilir hâle getirir, en büyük güvenli alanı olur. İçini çoluk çocukla doldurur. Bir süre sonra fark eder ki bu ev onun değil. Biraz daha eve alıcı gözüyle bakmaya başlar. Nereyi kendine ait bir alana çevirse? En sonunda küçük de olsa bir yer bulur. Ömrünün sonuna kadar bu alanında kendini daha da keşfederek mutlu mesut yaşar.
Bir tarafta da toplumun ötelemiş; zincirsiz, kanunsuz ve vahşi kadınları vardır. Bu kadınlar esip gürler. Her kuralı, her söyleneni duymamazlıktan gelir, bildiğini okur. Eğri durmaz, doğrudan gözlerinize bakar. Peki kimdir bu kadınlar?
Elebaşlarından birisi Artemisia Gentileschi. Zamanında sanat okullarına kadın olduğu için alınmamış ve uğradığı tecavüz sonrası doğduğu, büyüdüğü şehirden uzaklaştırılmıştır. Yılmayıp acısını tamamen dışa vurarak; tablolarında kadınları enerjik, savaşçı ve güçlü kimlikle resmetmiştir. Kendini idealize etmeden, toplumun ona sunduğu patriyarkal sistemi reddetmiştir. Günümüzde de en başarılı kadın ressamların başında gelmektedir. Bakıldığında zor hayatı o seçmemişti. Tek isteği resim yapmak ve kendisini sanat camiasına kabul ettirmekti. Yaşadığı trajedi onu çok istediği sanat camiasının daha da dışına taşıyarak, kadınlar arasında büyük bir sembol hâline getirdi.
En büyük üreticidir aslında kadın. Yola çıktığında hiç hesap kitap bilmeden yolun sonuna gelir. Evine sığmazsa hayata karışır, oradan yüreklere dolar. Evine zincirlenmiş bir kadınsa muhakkak bir anahtar bulur. Çünkü kadınlar biraz da böyledir. Aklınız karışırsa yazılara bakın. Gözleriniz karışırsa resimlere bakın. Allak bullaksanız ruhunuza bakın.
Şimdi size soruyorum: Siz evinize sığmayanlardan mısınız?



