Hayatın getirdiği zıtlıklarla, anlam veremediğimiz durumlarla bazen her gün bazen her saat karşılaşır, normal görür geçer gideriz. Aslında her yaşanan zıtlıklar bizi bir yerlere taşır. Ya büyütür ya düşürür. Seçimi bize bırakır.
İşte öyle günlerden bir sabahtı. Gün öğleye yaklaşıyordu. Her zaman bindiğim durağa yöneldiğimde, durakta esen gazap rüzgârının kokusu hiç hoş değildi. Genç bir bayanın kıyafeti üzerine ileri geri, her kişi kendi dilince kesip biçmeye koyulmuşlardı. Kendini karşıdakinin yerine koyan yoktu. Hakkında konuşulan kadının otobüsü gelmiş, çoktan binmiş gitmişti. Çirkin tavır daha serbest bir hâl almış, devam ediyordu. Bu ağır konuşmalara daha fazla sessiz kalamazdım.
“Burada olmayan biri hakkında bu şekilde konuşmanız güzel mi? Sizlerin de ailesi var ve sizler de aynı hemcinslerdensiniz.”
“Sen görmedin, nasıl giyinmişti…”
“Nasıl giyinmiş olursa olsun, onun kendi irade ve seçimi. O kişi sizin dış görünüşünüze bir şey söyledi mi? İster uzun ister kısa. İster açık ister kapalı olsun. Kimsenin kimseye karışma yetkisi olmayan özgür bir inancın olduğu bir ülkedeyiz.”
“Sen kimin tarafındansın?” “Taraf diye bir şey yok. İnsanlığın tarafındayım.” Laf daha uzayacak gibiydi ki otobüsüm gelmişti, bindim ve uzaklaştım. Bu davranışlar normal miydi? Temelinde hür irade olan özgürlüğü temsil eden bir Türkiye’de yaşarken, bu zıtlıklar incitici değil miydi?
Bu sahneler bu vakte kadar olmuş, bundan sonra da olacak gibiydi. Bizler giyimle, kıyafetle eleştirilere devam ettikçe… Bir Cumhuriyet ülkesinde bunların yaşanması, özünü bilmediğimizden olmalı diye kendimi sorguladım. Kulaktan dolma bildiklerimiz bizi nereye kadar taşıyordu?
Tek tek kelime anlamlarına baktığımızda, Cumhuriyet, özgürlük demekti. Latince, res publica: Kamu malı, halkın malı. Etimolojik olarak Cumhur kelimesinden gelişi. Arapça kelime olan Cumhur: ahali, halk, büyük topluluk, kavim anlamına gelirken tüm yurttaşların eşit haklarının korunduğu ve eşit sayıldığı yönetim şekli. Peki bizler bu anlamların neresindeydik? Giyim konusunun bile üstesinden gelemezken?
Cumhuriyet’in gözüyle kadın giyimine bakıldığında, akla gelen genelde şu oluyordu: Kadının giyim modeli, şekli, görünüşü, tarzı; modern, sade topuzlu, şapkalı, ciddi ve ölçülü duruşu, saçları bigudili tek tip kadın figürü mü? Özgür iradenin kadına verdiği giyim sadece bu şekil mi?
İşte burada, “Cumhuriyet ile gelen değişimin yanlış zemine oturtulmuş olduğunu söyleyebilir miyiz?” sorusunun cevabı doğuyor.
Doğru bilgi ve doğru şekilde yaklaşım ve sevdirme. Cumhuriyet’in kadına verdiği saygıyı bana ilk tanıtan ve sevdiren ilkokul öğretmenimdi. Her derste “Çocuklar cumhuriyetle, sevgiyle büyüyeceksiniz, vatana ve millete ve ailenize faydalı bireyler olacaksınız,” derdi. Öğretmenim için Cumhuriyet, sevgi demekti. Altmışlı yıllarda okumayı sevdiren bir Cumhuriyet kadını olan öğretmenimden aldığım sevgi bayrağını hâlâ taşımaktayım.
Cumhuriyet kadını giyimi deyince aklıma annemin azmi geliyor. Okuma-yazma seferberliğinde ilk başlayan annem… Yıllar sonra birkaç arkadaşıyla, o yaşlarda çektirdikleri fotoğrafta içten gülüşlerindeki sevinç… Aynı sırada yan yana topuzlu ve eşarplı özgürce kendilerine verilen güveni sevdim. O vakitlerin anneleri “Bizleri okula göndermediler, bizler büyüyemedik, sizler küçük kalmayın büyüyün,” derlerdi.
Cumhuriyet kadını giyim özgürlüğünü vurgulayan ve en çok etkileyen ise ortaokul Türkçe öğretmenimin sözleri oldu. “Her değişim bir büyümedir, seneler bir libas gibi sizlere değer katacak,” demişti ve her daim yolumun üzerindeki engellere değişim olarak baktım. O vakitler libasın bir giysi manasına geldiğini idrak edememiştim. Sonraları öğretmenimin neler anlatmak istediğini anladım.
Peki Cumhuriyet’in bize libas gibi vermek istediği neydi? Bir yönetim biçimi, tek kelime özgürlük olan kısaca itaat ve anlayışa davet etmesiydi. Peki bizler, bu itaat ve anlayışın neresindeydik? Ve bu daveti nasıl algıladık? Ve ayrıca işgalcilerden kurtuluş sembolü gelişim ve halkın yararını öngören erdemli bir politik sistem, zorbalıktan kurtuluş değil mi? Nedir o zaman birbirimize yapmaya çalıştığımız hareketler? Eğer ‘libas’ metaforu insanın insana duyduğu saygı, sevgi ve değer erdemini anlatıyorsa; o hâlde kadının giyimi, duruşu ve davranışı da büyürken edindiği saygı, sevgiyle yaklaşma becerisi, öğretici ve insanca tavrı, kendine yakışanı seçebilmesi aslında Cumhuriyet demek değil miydi?
İlerleyen yaşlarda mesleki bir eğitim kursuna katıldığımda, öğretmen kıyafetimi küçümseyerek sınıftan çıkmamı istedi. Müdüre gittiğimde “Atatürk’ün ilkeleri, kişileri kısıtlamayı nerede söylüyor? Cumhuriyet ve Atatürk, kıyafeti serbest bırakırken sınıftan çıkarılma tüzüğünü görmek istiyorum,” demiştim. Ve müdür “Böyle bir zorunluk yok, siz yetişkinsiniz, sınıfınıza dönebilirsiniz,” demişti.
Ve yine şahit olduğum bir öğretmenin olayı, inancı nedeniyle örtülü bir kızımıza “Bu ne kızım bu çağdaş zamanda? Bu yobazlık ne?” derken yanındaki kadına dönerek “Bunlar örümcek kafalı,” diye çıkışmıştı. Sevgiyle yaklaşması gereken bir öğretmenin karşısındaki kişiyi bu şekil sindirmesi normal mi?
Burada zıtlıklar bağırmıyor mu? Bir Cumhuriyet öğretmeninin davranış ve duraktaki birkaç kendini tanıyamayan kadının davranışı… Şimdi sessizce ağlayarak uzaklaşan, olayı yaşayan kızımız mı, öğretmen kimliğinde olan bayan X mi normal?
Bir de “Onuncu Yıl Nutku”na bakalım. “Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir.” Bir Cumhuriyet kadını libasına sizce hangisi uyuyor?
Yeni kuşağın giyiniş tarzına baktığımızda, kendilerini rahat hissettikleri şekilde giyinmeleri, Cumhuriyet’in verdiği giyim serbestliği… O da onların kendi özgürlüğüne girmiyor mu? İnancı için giyinen de kendi irade seçimi değil mi? Cumhuriyet kadını bütünlüğü, giyimi, davranışı ve duruşu içine alırken, inanç sistemi özgür seçimi vurgulamaz mı?
Hiçbir ülkede tek taraflı bakış olmadığı gibi, Müslüman Türk milletinde de aynı şey olacaktır. Fikir ayrılıkları. Doğudaki ve batıdaki kadın profilinin duruşundaki hayat, bazen bir metre kumaşta ve renkte olur ve o da bu da hepsi bir Cumhuriyet kadınını anlatır. Onlar da kendilerine verilen hür iradeyi kullanma yetkisini Cumhuriyet olarak algılamışlardır.
Dayatılan fiziksel görünümü bağnazlaştırmak niye? Cumhuriyet’in kadına verdiği sadece giyim özgürlüğü değil, gericilik ve yobazlıkla gelen eleştirilere karşı saygısını ve değerini korumasıdır. Kısaca Cumhuriyet kadını gibi giyinmek, libasın özü olan ahlâktır.



