Cumartesi, Kasım 22, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

Çok Kollu Bir Ahtapot: Akran Zorbalığı

“Zorbalığın yayılmasında, sadece zalimlerin değil, susanların da suçu vardır.”
Elie Wiesel 

Modern zamanın en tehlikeli hastalıklarından biri olan zorbalık, son yıllarda popüler oldu. Tıpkı ölümcül bir salgın gibi, hızla yayılıyor; şekil ve kılık değiştiriyor; kimi zaman yüzünü, kimliğini ifşa ediyor kimi zaman sinsice aramıza karışıyor, hepimizi etkisi altına alıyor.

Zorbalık; Baskı, Tahakküm, Dayatma, Kabadayılık, Despotluk, İstismar, Şiddet, Mobing, Sindirme, Hakaret, Haksızlık, Yıldırma, Sessiz Zorbalık, Mahalle Baskısı, Cinsiyetçi Tahakküm, Gücün Kötüye Kullanılması, Görünmez Şiddet, Ayrımcılık, Dışlama, Damgalama… hepsi de aynı kapıya çıkıyor. 

“Birini anlamak, dünyayı değiştirmek için atılan ilk adımdır.” Carl Rogers

Zorbalık, kavram ve davranış olarak oldukça köklü bir geçmişe sahip. “Bullying”, 1530-1540’larda İngilizce metinlerde geçiyor. Bir kelimenin şekil, anlam, işlev  vs. değiştirerek geldiği en son nokta şaşkınlık verici. 

BULLYING: Sevgili, iyi arkadaş, dost gibi insani anlamlara sahip iken, enteresan bir şekilde anlam ve şekil değiştirerek zorbalık gibi şiddet içerikli bir anlama dönüşmüş. 

Gel zaman git zaman derken, 1600’lerde şimdiki zamandaki anlamına doğru yol almış. Sıcacık anlamının yerinde yeller esmiş ve buz gibi bir anlama dönüşmüş. Korkutucu, ürkütücü bir hava gibi doğduğu şehirden dünyanın her yanına yayılmış ve herkes nasibini almış. 

Azılı bir düşman gibi yeminli… Namı yürümüş gitmiş.

Bullying – Zorbalık; 1970’lerde Norveç’te Dan Olweus  adında bir psikolog tarafından akademik bir kimlik kazandırılmış ve literatürdeki yerini almıştır. Yani merkezi Norveç’tir. 

Günümüzde hepimizin öyle ya da böyle maruz kaldığı zorbalık; kelime olarak 16.yüzyılda İngiltere’de; modern ve davranışsal anlamda Norveç’te can bulmuş. 

Son günlerde sosyal medya üzerinden tanık olduğumuz bu durum tehditin boyutunu gözler önüne seriyor. Zorbalık kademe kademe ilerlerken epeyce yol almış durumda.

Çocuklarda zorbalık, iş hayatında Mobbing, ailelerde psikolojik baskı, siyasi gücün suistimali… 

Zorbalığın bana göre cinsiyeti, sınıfı, statüsü, ülkesi, şehri, ırkı, inancı… yok. 

Belki de kendisini normalleştirmiş, yapıla yapıla bir üstünlüğün ezici yanı göz ardı edilmiş. Her zorbalığı kendi içinde tanımlamak ve onu besleyen şeyleri değerlendirmek gerekli. 

Peki bu görünmez salgına karşı neler yapabiliriz?

 Maalesef dünya artık güzel ve güvenli bir yer değil; umutta vaat etmiyor. Yine de bu salgın hastalıkla mücadele etmeliyiz. Çünkü inanmaktan başka seçeneğimiz yok. Her şeye rağmen.

Bireysel, toplumsal, kültürel, kurumsal, siyasi, eğitsel bağlamda atılacak adımlar ile tedbirler alabilir, örnek olabiliriz.

“Zorbalık, tarih boyunca sürekli var olmuştur; fark, onu nasıl adlandırıp, önlediğimizdedir.” Hannah Arendt

İnsanın önce kendisiyle meşgul olması, öz değerlendirmesini yapması gerekir. Empati burada önemli ve belirleyici bir kavram. İnsanoğlu öyle bir yapıya sahiptir ki, kendini dünyanın merkezine koymakta pek mahirdir. Kendini üstün görme, kendi duygusunu ve acısını meşru sayma, başkalarına dair her şeyi küçümseme ve yok sayma eğilimi, vurdulu kırdılı var olma biçimi; insanı sınırsız güç kullanma noktasında cüretkar yapıyor. 

Kökleri böylesine sağlam olan bir kavram, elbette birden yok edilemez; güçlü bir uğraş, istikrarlı bir çaba gerektirir. 

Zorbalık, bireyin ve toplumun öz evladı olmaktan çıktığında anda umudu yeniden tasavvur edebiliriz. Umut; yalnızca beklemek, istemek, dilemek değildir. Bilinçli farkındalıkla, empatiyle ve cesaretle inşa edilen bir güçtür. 

“Yanlışa karşı çıkıyorum ama doğruyu gereken güçte savunamıyorum. Ben biraz korkağım galiba!” Zülfü Livaneli; Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm; 88, 89, s.

Dünya tek başına güven ve iyilik sunmaz; biz onu birlikte inşa ederiz, cesaretle, azimle, inatla…

Kaçmak çoğu zaman insana iyi gelebilir ama kaçtığımız şey bir şiddet ise tavsiye edilecek bir yanı yoktur. Zorbalık yapmak ve ona maruz kalmak rehabilite edilmesi gerektirir. Zorbalığın izleri mekân değiştirmekle silinmez. Zorbalığın açtığı yaralar insanın ruhunda derin izler bırakır. 

Gerçek çözüm, zorbalığı tanımlamak, onu besleyen koşulları görmek ve bunu güçlendiren ağları yok etmektir. 

Makbule Bilge Demir
Makbule Bilge Demir
Bir şey vardı bana usul usul seslenen. "Küçük bir şehirden dünyayı görebilir, seslenebilirsin. Esas olan ruhtur." diyen. Sesin peşinden yürüdüm. O "Dünya" kitaplardı. Çantama aldığım bir ton kitapla ruhum yontulmaya başladı. Ben Bilge, Martin Eden'ın kadın versiyonu gibi hissediyorum kendimi. Bir kadının Bilgelik Yolculuğu ve bu yolun gönüllü işçisi. Ben, Bilge!

POPÜLER YAZILAR