Hepimizin hayatında zaman zaman kendini kaybolmuş hissettiği anlar vardır. Sanki görünmez bir el boğazımızı sıkıyormuş gibi nefesimiz daralır, gözlerimiz çaresizlikten uzaklara dalar. İçimizde fırtınalar kopar ama bedenimiz hareket edemez. Uykusuz geceler, daralan nefes, zihnimizde patlamaya hazır düşünceler…
O anlarda insanın aklına tek bir şey gelir: “Ne yapmalıyım?” Çoğu zaman elimizden gelen tek şey zamana bırakmak, sabırlı olmak ve yola devam etmektir. Çünkü bazı şeyleri aceleye getirmek beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Kaybolduğumuzu sandığımız o anlar aslında kendimizi yeniden bulmamız için bir fırsattır.
Kaybolmak ilk bakışta bir kriz gibi görünür; evet, sancılıdır, boğucudur. Ama tam da o sancıdan sonra bir şeyler değişmeye başlar. İçimizde uzun zamandır susturduğumuz sesle konuşuruz. Onu dinler, anlamaya çalışırız. Ve fark ederiz ki o kayboluş, bizi yepyeni bir bize taşımaktadır.
Belki de kaybolmak aslında yeniden doğmaktır. Çünkü kaybolduğumuzda eski benliğimizin kabuğunu kırar, hayatımıza yeni farkındalıklarla devam ederiz. Yepyeni yollar, yepyeni ihtimaller önümüzde açılır. Ve sonunda, kayboluş sandığımız şeyin aslında dönüşümün başlangıcı olduğunu anlarız.
Kaybolmak Bazen Yeniden Doğmaktır



