Pazartesi, Ekim 27, 2025

En Çok Okunanlar

spot_img

Benzer Yazılar

dengedeysen yalnızsın

beş yıl evvel bu saatler, hiç yazmadım bunu. uyumamıştım ablam aradı. sesi donuktu. meğer sakinleştirici etkisiyle aramış.

sen o sıralar yoğun bakımdasın, ben işimin başında. öğretmenlik bizde baba mesleği hatta büyükbabam da eğitmendi, sen sadece yüz felci geçirince rapor almıştın, yirmi beş yıllık öğretmenlik hayatın boyunca sadece üç gün. belki de tek örnek sensindir… mesleğine âşık bir öğretmen. ben de senin kızın.

ama farklıyız aslında ve evet, düşününce almalıydım belki de.
zamanında yaşayamadığın yas şiddetini pek azaltmıyor, peşini bırakmıyor çünkü. ‘olmuşla ölmüşe çare yok.’ manidar oldu tabii bu söz.
“yasıma sahip çıkıyorum.”
“peki…”
“peşimi bırakması da gerekmez.”
“eyvallah.”

neyse, ablam “durum ağırlaşıyor gelin,” dedi. soru soramadım, “tamam,” dedim. korktuğu cevapların sorularını soramaz insan. meğer ölmüşsün baba.

kök hücre servisinde konuşulan ve aksi kanıtlanmamış bir tez vardı: ‘ölecek hasta kök hücre servisinden yoğun bakım servisine gönderilirmiş. hem kök hücre tedavisinde başarı oranı düşmesin hem de devleti az daha ütelim diye.’ sonu biliyordum aslında ama yine de inanmak istemiyordum. hani bisiklete binmeyi öğrenirken, içten içe bilirsin de yine de güvenirsin babana, babanın seni bırakmayacağına.
dengeyi bulduğun an yalnızsındır.
dengeyi bulduğumu düşündün de mi tutmamak üzere bıraktın baba?

saat beş gibi yola çıktık. o saate kadar yaptığımı anımsadığım tek şey, senin zamanında benim kitaplığımdan alıp okuduğun ve kendinle özdeşleştirdiğin kitabı* okumaya başlamak oldu. belki yarım saat aradım raflarda. “okursan beni anlarsın,” dediğinde, “şu ara seni anlayasım yok,” diye şakayla karışık geçiştirdiğimi hatırlıyorum. meğer öldükten sonra seni bir de senin gözünden anlamaya meyletmişim.
yarıladım kitabı, yola çıktık. burak da habersiz, olan bitenden. fark ederim ya da yolda kaza yapar riskiyle söylememiş kimse. oğlum, ali kağan, henüz on beş aylık, kucağımda, uykuda. yol boyu tek bir duamı hatırlıyorum: “allah’ım anladım. babam ölecek. bari teninin sıcaklığı üzerindeyken sarılabileyim, son kez vedalaşabileyim.”

duamın kabul olmadığını sabah sekiz sularında anladım. içime düşen kurt beni sosyal medyaya yöneltti. facebook’u açmamla fethi amca’mın senin, evet evet senin, cenaze namazının zamanına, yerine kadar detaylıca yazdığı gönderiyi gördüm. inanabilmek için kaç kere okudum bilmiyorum.

sizin hiç aklınızdan geçti mi bilmiyorum. ben çok korkardım, babamı annemi kaybetmekten. düşünemezdim, hayal edemezdim ne yapacağımı.
ne yaptım biliyor musunuz? ali kağan uyanmasın, kucağımdan düşmesin diye kendimi hiç sıkmadığım kadar çok sıkarak ağladım. burak o sıra su almaya inmişti tesise. döndüğünde anladı, birlikte ağladık. sessiz ve aslında çığlık çığlığa. öfkem o kadar uzun sürdü ki…

cenaze bilgilendirmesinin altında yorumlar…
o kadar gerçek ki…
demek ki ölmüş dedim ve o gün, cenaze günü, ertesi günler… her gün açtım sayfanı, yazılanları, yorumları okudum defalarca. düşmedi telefon elimden. o kadar duygulu şeylere, bir o kadar da üzücü şeylere tanık oldum ki.

benim hiç fotoğrafım yok o günden. ateş düştüğü yeri yakıyor. ve düştüğü yer de minicik. kim ne derse desin asla anlamayacağım cenazelerde “yıllar sonra görüştük” diye fotoğraf çekilen insanları. babam yanlarındayken değil, yakalarındayken poz verebilen insanları. velev ki çekindiler, sosyal medyada paylaşan insanları asla anlamayacağım. o gün yanımda olması gereken lakin olmayanları da anlamayacağım. başsağlığına uzak akrabalar gelir, yakınlar zaten yanınızdadır. o gün bugün yakınlarım da belli, uzaklarım da. fikrim değişmedi. ne yazacağım diye başlamıyorum, geri dönüp okumuyorum da. bazen gözlerimden dökülenler sözcüklere sığmak istiyor. aklım, kalbim almıyor inan. gittiğinden beri eksilmeden yanan 40 mumla sarılıyorum sana. hasretle babişkom, ruhun kıvansın. o günü atlatmanın yolu anlatmaktan geçiyordur umarım. seni seviyorum.

ve son bir şey daha: cenaze kalabalığında bile fırsat buldukça okudum o kitabı. okuduğumu görenlerin anlamadığını biliyorum. kitabını, kitabımızı seni toprağa saklamadan bitirdim. seni anlamadan yolcu etmedim.

romantika / turgut özakman
not: yazar büyük harflilerden korktuğu için küçük harflerle yazmıştır.

Aysel Demiral
Aysel Demiral
Artvinli. Haliyle ormanı, dağı, denizi çok seviyor. 2008 yılından beri ortaokullarda matematik öğretiyor. Aynı zamanda akıl-zekâ oyunları öğretmeni ve eğitim danışmanı. Çeşitli kitap kulüplerine üye. Okumayı ve yazmayı çok seviyor. Duyguların gücüne inanıyor ve onları sözcüklere dökerek hafifliyor.

POPÜLER YAZILAR