“Bazen en güçlü bağ, kelimelerin suskun kaldığı anlarda kurulur.”
Çocukken, hep konuşur kız çocukları… Zeki olanlar sorgular, sebep sonuç ilişkisi kurar. Bu soruların temel kaynağını anneden öte baba oluşturur. Anne babaya göre daha yakındır yaradılış gereği. Bu doğal dengede “Annem beni seviyor mu?” sorusunu kız çocukları kendilerine pek sormaz. İçgüdüseldir bu. Peki “Babam beni seviyor mu?” Bu sorular klişe olsa da hangi ırk, hangi kökene sahip olsanız dahi böyle devam eder. Kız çocukları bu sorular ile bağ kurar, yıllar geçtikçe bu sorular içselleşir. Kimi kız çocuğu bu içselleştirdikleri sorularınının karşılığında babasını çok sever, kimi kırılır kimi nötr olur kimi de sevgisiz. Ama bu içselleştirme belli bir yaştan sonra form değiştirir. Bu, yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgi kaygısıdır. Kaybetme korkusunun ta kendisidir. İşte bu nokta da benim de babama karşı içselleştirdiğim sorularım babamı kaybetme korkusu ile cevaplarını buldu…
Bir Mucizenin Sessiz Tanığıyım
Bir mucizenin sessiz tanığı olmak güçlü olmak ama bir o kadar da çaresiz ve kırılgan olmaktır. Geçen yaz, 2 Temmuz 2024 tarihinde sabah erken saatlerde, babamın ansızın sessizliğin içindeki çaresizliğine şahit oldum. Beynine pıhtı atmıştı. Evde olmam, onu hayata bağlayan ilk zincirdi belki. Hızlı müdahale, entübasyon, yoğun bakım… Bir baba ve kız, evrimleşen sorular ve zamanı olmayan cevapları…
Kırk gün boyunca yoğun bakımın dışında beklemek, hiçbir saate güvenmemekti. Ne zaman umutlanacağımı, ne zaman yıkılacağımı bilmeden orada beklemek… Ama içimde babama karşı çocukluktan gelen sorularım bir anda zaman atlıyor, gerçekçi bir hâl alıyor, inancımı körüklüyordu. Babam bu savaşı kazanacaktı.
2024 ağustos ayından 2025 nisan ayına kadar hastane odasında zaman benim için hep aynıydı. Babamın sağ tarafı felçti, konuşamıyordu. Göz göze geldiğimizde hep aynı şeyi söyledim ona: “Seninle buradayım. Gitmek yok.” Hiç pes etmedim. Onun gözlerindeki yaşam kıvılcığına tutundum.Çünkü babama karşı evrimleşen sorularımın cevaplarını bulmam gerekiyordu…
Yenilikçi tedaviler, bitmeyen fiziksel ve dil terapileriyle geçen aylar… Şimdi, babam evde. Sağ bacağı hareket ediyor. Sağ eline güç gelmeye başladı. Karşılıklı sohbetlerimiz başlamasa da aramızdakı diyaloglara eşlik ediyor, esprilere gülüyor hatta kızıyor. Henüz konuşamasa da babam hayata döndü…
Babam benim “Babiş”imdi, şimdi ise “canımın içi.”
O hep güçlüydü ama şimdi gücünü yeniden inşa ediyor. Onunla birlikte ben de yenilendim, evrildim, olgunlaştım, sorularım cevap buldu.
Çok kişi “Artık olmaz,” dedi. “Bu mücadele fazla,” dedi. Ama biz kazandık. Çünkü ben babama inandım. Ve o da hayata geri dönmeye karar verdi.
Bu Babalar Günü benim için sadece bir kutlama değil, bir direnişin, bir bağlılığın, bir inanış, bir cesaret ve hayata karşı dik duruşun sembolü; kalbimdeki soruların cevabıdır.
Babalar Günü’müz kutlu olsun!